Matta 23

 

Matta Bölüm 23

 

J. Söylediklerini Kendileri Yapmaz (23:1-12)

23:1-4   Bu bölümün ilk ayetlerinde Kurtarıcı, halkı ve öğrencilerini din bilginlerine ve Ferisilere karşı uyarır. Bu kişiler Musa’nın kürsüsünde oturdular ya da Musa’nın Yasa’sını öğrettiler. Genel olarak öğretişleri güvenilirdi, ama yaptıkları o kadar da güvenilir değildi. İmanları davranışlarından daha iyiydi. Bu nedenle İsa, “…size söylediklerimin tümünü yapın ve yerine getirin, ama onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü söyledikleri şeyleri kendileri yapmaz” dedi.

İnsanların üstüne ağır yükler koydular (herhalde Yasa’yı aşırı bir şekilde yorumladılar), ama hiç kimseye bu dayanılmaz yükü kaldırmak için yardım etmediler.

23:5   Yaptıklarını içtenlikle değil, başkaları tarafından görülmek için yaptılar. Muska kullanmaları bir örnekti. Tanrı, Yasa’sını alâmet olarak İsrail’in ellerinin üzerine ve gözlerinin arasına alın bağı olarak bağlamasını emrederken (Çık.13:9, 16; Tes.6:8; 11:18), Yasa’nın devamlı onların önünde davranışlarına yön vermesini istedi. Onlar da bu ruhsal buyruğu fiziksel anlama indirgediler. Kutsal Yazıların bir kısmını deri kapsüllere koyarak alınlarına ya da kollarına bağladılar. Gülünç derecede büyük muskaları takarak çok ruhsal görünüyorlardı, ama Yasa’ya itaat etme konusuyla ilgilenmiyorlardı. Yasa, Yahudilere giysilerinin dört kenarına püskül yapıp püsküllerin (saçakların) üstüne lacivert kordon koymalarını da buyurdu (Say.15:37-41; Tes.22:12). Bu özellik belirten süslemeler, onlara farklı bir halk olduklarını ve başka uluslardan ayrı yürümelerini anımsatmak için tasarlanmıştı. Ferisiler ruhsal dersi önemsemediler ve daha uzun püsküller yaparak kendilerini tatmin ettiler.

23:6-8   Şölenlerde ve havralarda baş köşeyi kaparak ne kadar önemli olduklarını gösterdiler. Egolarını meydanlarda selamlanarak büyüttüler ve özellikle Rabbi (‘hocam’ anlamına gelen Aramice bir unvan) diye çağrılmaktan büyük bir haz duydular.

23:9-10   Rab öğrencilerini Tanrı için ayrılması gereken ve özellik belirten unvanları kullanmamaları için uyardı. Özellik belirten bir unvan olan Rabbi diye çağırılmamalıyız. Çünkü bir tane Öğretmen vardır: Mesih, kimseye Baba dememeliyiz; Tanrı bizim Babamızdır. Weston bunu şöyle açıklar:

İnsanın Tanrı ile olan temel ilişkilerinin bildirimidir. Bir Hıristiyanı üç şey oluşturur: nedir, neye inanır ve ne yapar; öğreti, deneyim, uygulama. İnsan, ruhsal varlığı için üç şeye gereksinim duyar: yaşam, öğretiş, rehberlik. Tam da Rabbimizin Müjde’de beş sözcükle bildirdiği gibi: “Yol, gerçek ve yaşam benim”… Hiç kimseyi Baba olarak kabul etmeyin, çünkü hiç kimse ruhsal yaşam veremez ya da sağlayamaz; hiç kimseyi hatasız öğretmen yerine koymayın; hiç kimseye ruhsal müdürlük görevini düşünmesi için izin vermeyin; Tanrı ve Mesih ile olan yakınlığınız başkalarınınkiyle aynı derecededir. 1

Kurtarıcı’nın sözlerinin açık anlamı, Göklerin Egemenliğinde bütün inanlıların belli unvanlarla birbirinin üstünde değil, eşit bir kardeşlik oluşturacaklarıdır. Buna rağmen Hıristiyan dünyasında olan azametli unvanları bir düşünün: Reverend (Sayın Vaiz), Peder ve bunlar gibi birçoğu. Görünüşte zararsız olan “Doktor” bile Latince’de öğretmen anlamına gelir. (Bu uyarı açıkça doğal, profesyonel ya da akademik ilişkilere değil, ruhsal ilişkilere aittir. Örneğin, bir çocuğun babasını “Baba” diye çağırmasını ya da bir hastanın doktoruna “Doktor” diye hitap etmesini yasaklamaz.) Dünyasal ilişkiler söz konusu olduğunda kural şudur: “Saygı hakkı olana saygıyı verin” (Rom.13:7).

23:11-12   Göklerin Egemenliğinin devrimci özelliği bir kere daha gerçek üstünlüğün insanların düşündüklerinin tersi olduğu gerçeğinde görülür. İsa, “Aranızda en üstün olan, diğerlerinin hizmetkârı olsun. Kendini yücelten alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecektir” dedi. Gerçek üstünlük, hizmet etmek için kendini alçaltır. Kendi kendilerini yücelten Ferisiler alçaltılacaktır. Kendilerini alçaltan gerçek öğrenciler zamanı geldiğinde yüceltileceklerdir.

K. Din Bilginlerinin Ve Ferisilerin Başlarına Gelecek Felaketler (23:13-36)

Daha sonra Rab İsa, zamanının ikiyüzlü kibirli dindarlarının başına gelecek sekiz “vay”ı bildirdi. Bunlar “lanet” değildir, ama “Eyvah!” gibi bir ifadeden çok, onların sonlarının üzüntü ifadesidir.

23:13   İlk “vay” onların inatçılığına ve yolu bloke etme yöntemlerine karşıdır. Egemenliğe girmeyi reddettiler ve saldırgan bir şekilde başkalarının da girmesine engel oldular. Dinî liderlerin, lütuf müjdesine sık sık en aktif muhalefeti oluşturmaları ilginçtir. Her şeye sevimli bir şekilde hoş görüyle bakabilirler, ama kurtuluş müjdesine asla. Doğal insan Tanrı’nın lütfunun objesi olmayı ve Tanrı’nın başkalarına lütuf göstermesini istemez.

23:14   İkinci “vay,” 2 dul kadınların mülkünü kendilerine alıp olayı uzun dualarla kapatmaya çalışanları fena azarlar. Bazı modern mezhepler aynı tekniği kullanarak yaşlı dullara ve bazen yanlışı ve doğruyu ayıramayan inanlılara gayri menkullerini “kilise” için bağışlatırlar. Böyle dindarlık taslayanların cezası daha da ağır olacaktır.

23:15   Onlara karşı üçüncü suçlama, isteği yanlış yönlendirmedir. Birini dinlerine döndürmek için akıl almaz şeyler yaptılar, ama döndürdükten sonra onu kendilerinden iki kat daha cehennemlik yaptılar. Bunun modern benzeri de yanlış mezheplerin gayretidir. Bir grup kendi hedefleri uğruna bir kişiye ulaşmak için 700 kapıyı çalmaya isteklidir; ama sonuç kötüdür. Birinin dediği gibi, “En çok değişenler sık sık doğru yoldan çıkanlar olur.”

23:16-22   Dördüncü olarak da Rab onların ahlak kurallarını kendi çıkarlarına göre yorumlamalarını ya da kasıtlı sahtekar düşüncelerini açığa çıkardı. Ant içmenin ücretinden kaçınmak için sahte bir düşünce sistemi kurmuşlardı. Örneğin, tapınak üzerine ant içtiyseniz, andınızı yerine getirmek zorunda değilsiniz, ama tapınaktaki altın üzerine ant içtiyseniz, o zaman andınızı yerine getirmek zorundasınız diye öğretirlerdi. Sunak üzerine değil de, sunaktaki adağın üzerine içilen andın sayılacağını söylerlerdi. Böylece altına, Tanrı’dan (tapınak Tanrı’nın eviydi) ve sunaktaki adağa (bir zenginlik şekli) sunaktan daha çok değer verirlerdi. Ruhsallıktan çok maddiyatla, vermekten (sunak verme yeriydi) çok almakla ilgilenirlerdi.

İsa, onlara kör kılavuzlar diye hitap ederek onların safsatalarını açığa vurdu. Tapınaktaki altının, yalnızca Tanrı’nın eviyle ilişkisi olduğundan özel bir değeri vardı. Üstündeki adağı değerli kılan sunağın kendisiydi. Altının değerli olduğunu sananlar kördür; altın yalnızca Tanrı’nın yüceliği için kullanılırken değerli olur. Dünyasal güdülerle verilen adaklar değersizdir; Rab’be ya da Rab’bin adıyla verilenler sonsuz değere sahiptir.

Gerçek şu ki, bu Ferisiler neyin üzerine ant içerlerse içsinler, Tanrı’nın adının karışmış olmasından dolayı antlarını yerine getirmek zorundaydılar. İnsan, aldatıcı yorumlarla yükümlülüğünden kaçamaz. İçilen antlar sayılır ve verilen sözler tutulmalıdır. Yükümlülüklerden kaçınmak için ayrıntılara baş vurmak yararsızdır.

23:23-24   Beşinci “vay” gerçek olmayan ibadet usulüne karşıdır. Din bilginleri ve Ferisiler yetiştirdikleri en önemsiz bitkilerin ondalığını Rab’be verme konusunda son derece titizlik gösteriyorlardı. İsa, onları itaatin küçük ayrıntılarıyla ilgili bu dikkatleri için suçlamadı, ama başkalarına adalet, merhamet ve sadakat göstermeye gelince tamamen vicdansız olmalarından dolayı şiddetle suçladı. İsa, etkilemek için eşsiz bir yöntem olan kinayeli anlatımı kullanarak, onları küçük sineği süzüp ayıranlar ve deveyi yutanlar olarak betimledi. Ufacık bir böcek olan sinek sık sık tatlı şarap bardağına düşerdi ve şarap dişlerle emilirken süzülürdü. Önemsiz bir şeyle bu kadar ilgilenip sonra da bölgedeki en büyük kirli hayvanı yutmak ne gülünç! Ferisiler önemsiz ayrıntılarla son derece ilgiliydiler, ama ikiyüzlülük, sahtekarlık, gaddarlık ve açgözlülük gibi büyük günahlara karşı tamamen kördüler, orantı kavramlarını da kaybetmişlerdi.

23:25-26   Altıncı “vay” dış yüzeyle ilgilidir. Dışardan dindar ve ahlaki davranır görünmek için dikkat eden Ferisilerin yürekleri açgözlülük ve kendi isteklerine düşkünlükle doluydu. 3 Önce bardağın ve çanağın içini temizlemeleri gerekiyordu, yani tövbe ve iman ederek yüreklerinin temizlendiğine emin olmalıydılar. Ancak o zaman, görünüşteki davranışları kabul edilebilirdi. Kişi ile kişilik arasında fark vardır. Kişiliği vurgulamaya eğilimliyiz: Başkalarının bizim ne olduğumuzu düşünmelerini istememizin nedeni bu yüzdendir. Tanrı gönülde sadakat ister (Mez.51:6).

23:27-28   Yedinci “vay” ise dış görünüşü karalar. Altıncı felaket hırsın saklanmasını azarlarken, yedincisi ikiyüzlülüğünün ve kötülüğün gizlenmesini kınar.

Mezarlar badanalıydı; Yahudiler dinsel açıdan kirli duruma düşmemek için kişilerin mezarlara dokunmasını istemiyorlardı. Bu nedenle mezarları kireçle boyarlardı. İsa din bilginlerini ve Ferisileri, dışardan temiz görünen, ama içi pislikle dolu olan badanalı mezarlara benzetti. İnsanlar bu dinî liderlerle bağlantıda olmanın kutsallaştırıcı olacağını sandılar, ama bu aslında kirletici bir deneyimdi. Çünkü ikiyüzlülük ve kötülükle doluydular.

23:29-30   Son “vay” dışardan saygı gösterip içerden katil olmaya karşıdır. Din bilginleri ve Ferisiler Eski Antlaşma peygamberlerine mezar yaparak ya da mezarlarını onarıp mezar taşlarına çelenk koyarak onları onurlandırır gibi yaptılar. Onları anma konuşmalarında, atalarının yaşadığı günlerde yaşasalardı onlarla birlikte peygamberleri öldürmeyeceklerini söylediler.

23:31   İsa onlara, “Böylece, peygamberleri öldürenlerin torunları olduğunuza siz kendiniz tanıklık ediyorsunuz” dedi. Ama buna nasıl tanık oldular? Bir önceki ayet neredeyse onların kendilerini peygamberleri öldüren atalarından ayırdığını gösteriyordu. İlk olarak, fiziksel olarak oğulları oldukları atalarının, peygamberlerin kanını akıttıklarını kabul ettiler. Ama İsa, oğullar sözcüğünü aynı özelliğe sahip insanlar anlamında kullandı. Peygamberlerin mezarlarını süslerken bile O’nun ölümünü planladıklarını biliyordu. İkinci olarak da, ölü peygamberlere böyle bir saygı göstererek, “Biz yalnızca ölü peygamberleri severiz” diyorlardı. Bu bakımdan da atalarının oğullarıydılar.

23:32   Rab daha sonra şu sözleri ekledi: “Haydi, atalarınızın başlattığı işi bitirin” (ya da “Babalarınızın ölçeğini doldurun” – bkz. eski çeviri). Ataları peygamberleri öldürerek katletme bardağını bir parça doldurmuşlardı. Din bilginleri ve Ferisiler kısa bir süre sonra İsa’yı ve izleyicilerini öldürerek bardağın taşmasını sağlayıp atalarının başlatmış olduğu işi korkunç bir doruğa çıkaracaklardı.

23:33   Bu noktada Tanrı’nın Mesih’i, gök gürlemesini andıran şu sözleri söyler: “Sizi yılanlar, engerekler soyu! Cehennem cezasından nasıl kaçacaksınız?” İnsan şekline girmiş Sevgi böylesine sert sözler söyleyebilir mi? Evet, çünkü gerçek sevgi adil ve kutsal olmalıdır. Popüler bir şekilde, İsa’nın, sevgiden başka duyguları olmayan ve incitmeyen bir reformcu olarak anlaşılması Kutsal Kitap’a (İncil’e) uygun değildir. Sevgi sert olabilir, ama adaletsiz olamaz.

Bu suçlama sözlerinin sarhoşlara ve günahkârlara değil, hiddetle dinî liderlere söylenmiş olduğunu hatırlamak önemlidir. Bazı müjdeci Mesih İnanlıları’nın, Mesih’in çarmıhına düşmanlıklarını açıkça belirtmiş olanlarla birleştikleri evrensel çağda, İsa’nın örneğini düşünmek ve Yehu’nun Yehoşafat’a söylediği, “Senin için kötüye mi yardım etmek ve Rab’den nefret edenleri mi sevmek gerek” (2Tar.19:2) sözlerini anımsamak iyi olacaktır.

23:34-35   İsa yalnızca kendi ölümünü önceden bilmedi; din bilginlerine ve Ferisilere göndereceği peygamberleri, bilge kişileri ve din bilginlerini de öldüreceklerini açıkça söyledi. Şehit olmaktan kurtulan bazıları havralarda kamçılanıp kentten kente kovalanacaklardı. Böylece İsrail’in dinî liderleri şehitlik tarihinin birikmiş suçunu kendilerine yığacaklardı. Habil’in kanından Zekeriya’nın kanına kadar yeryüzünde akıtılan her doğru kişinin kanından sorumlu olacaklardı. Zekeriya’nın öldürülmesi 2. Tarihler 24:20-21’nci ayetlerde kaydedilmiştir. (Eski Antlaşma kısımlarından birini yazan Zekeriya değildir).

23:36   Mesih’in konuştuğu kuşak geçmişin suçundan sorumlu tutulacaktı; sanki önceden akıtılan bütün kanlar birleşti ve günahsız Kurtarıcı’nın ölümünde doruğa çıktı. Ceza seli, nedensiz bir şekilde Mesih’inden nefret eden ve O’nu suçluların çarmıhına çivileyen halkın üzerine gelecekti.

L. İsa Kudüs İçin Ağlıyor (23:37-39)

23:37   Hemen hemen diğer bölümlerin çoğundan daha fazla, Rab İsa’nın acısını gösteren bu bölümün, O’nun göz yaşlarıyla kapanması oldukça anlamlıdır. Ferisilerin durumunu sert bir şekilde ortaya çıkardıktan sonra, fırsatını kaybeden kent üzerine ıstırapla feryat eder. “Ey Kudüs!” sözleri ifade edilemez bir duyguyla yüklüdür. Peygamberleri öldürdü, Tanrı’nın habercilerini taşladı, buna rağmen Rab onu sevdi ve bir tavuğun civcivlerini kanatları altına topladığı gibi onun çocuklarını sık sık severek ve koruyarak kanatlarının altında toplayacaktı, ama onlar istemedi.

23:28   Rab İsa, “İşte, eviniz ıssız bırakılacak!” dedi. Aslında buradaki ev tapınaktır, ama Kudüs kentini ve halkını da kapsayabilir. O’nun ölümüyle İkinci Gelişi arasında bir aralık olacaktı ve o zaman inanmayan İsrail O’nu görmeyecekti (dirilişinden sonra O’nu yalnızca inanlılar gördü).

23:39   39’uncu ayet, İsrail’in inanan kısmının O’nu Kral-Mesihleri olarak kabul edecekleri İkinci Gelişi bekliyor. Bu kabul, “Rab’bin adıyla gelene övgüler olsun!” sözlerinde kesindir.

Mesih’i öldürenlerin ikinci bir şansı olacağına dair hiçbir işaret yoktur. Kudüs’ten ve dolayısıyla orada ikamet edenlerden ve genel olarak da İsrail’den bahsediyordu. Gelecek sefer Kudüs’te oturanlar ölümünden sonra O’na, bedenini deldikleri adama bakacaklar ve biricik oğlu için dövünen gibi O’nun için dövüneceklerdi (Zek.12:10). Yahudilere göre biricik oğul için dövünmekten daha acı bir şey yoktur.

 

Kutsal Kitap

1 Bundan sonra İsa halka ve öğrencilerine şöyle seslendi: “Din bilginleri* ve Ferisiler* Musa’nın kürsüsünde otururlar.
2 (SEE 23:1)
3 Bu nedenle size söylediklerinin tümünü yapın ve yerine getirin, ama onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar.
4 Ağır ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının sırtına yüklerler, kendileriyse bu yükleri taşımak için parmaklarını bile oynatmak istemezler.
5 “Yaptıklarının tümünü gösteriş için yaparlar. Örneğin, hamaillerini büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar.
6 Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurulmaya bayılırlar.
7 Meydanlarda selamlanmaktan ve insanların kendilerini ‘Rabbî*’ diye çağırmalarından zevk duyarlar.
8 “Kimse sizi ‘Rabbî’ diye çağırmasın. Çünkü sizin tek öğretmeniniz var ve hepiniz kardeşsiniz.
9 Yeryüzünde kimseye ‘Baba’ demeyin. Çünkü tek Babanız var, O da göksel Baba’dır.
10 Kimse sizi ‘Önder’ diye çağırmasın. Çünkü tek önderiniz var, O da Mesih’tir.
11 Aranızda en üstün olan, ötekilerin hizmetkârı olsun.
12 Kendini yücelten alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecektir.
13 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Göklerin Egemenliği’nin kapısını insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz içeri giriyor, ne de girmek isteyenleri bırakıyorsunuz!
14 (TEXT OMITTED)
15 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Tek bir kişiyi dininize döndürmek için denizleri, kıtaları dolaşırsınız. Dininize döneni de kendinizden iki kat cehennemlik yaparsınız.
16 “Vay halinize kör kılavuzlar! Diyorsunuz ki, ‘Tapınak üzerine ant içenin andı sayılmaz, ama tapınaktaki altın üzerine ant içen, andını yerine getirmek zorundadır.’
17 Budalalar, körler! Hangisi daha önemli, altın mı, altını kutsal kılan tapınak mı?
18 Yine diyorsunuz ki, ‘Sunak üzerine ant içenin andı sayılmaz, ama sunaktaki adağın üzerine ant içen, andını yerine getirmek zorundadır.’
19 Ey körler! Hangisi daha önemli, adak mı, adağı kutsal kılan sunak mı?
20 Öyleyse sunak üzerine ant içen, hem sunağın hem de sunaktaki her şeyin üzerine ant içmiş olur.
21 Tapınak üzerine ant içen de hem tapınak, hem de tapınakta yaşayan Tanrı üzerine ant içmiş olur.
22 Gök üzerine ant içen, Tanrı’nın tahtı ve tahtta oturanın üzerine ant içmiş olur.
23 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz nanenin, dereotunun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal Yasa’nın daha önemli konularını -adaleti, merhameti, sadakati- ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden asıl bunları yerine getirmeniz gerekirdi.
24 Ey kör kılavuzlar! Küçük sineği süzer ayırır, ama deveyi yutarsınız!
25 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Bardağın ve çanağın dışını temizlersiniz, oysa bunların içi açgözlülük ve taşkınlıkla doludur.
26 Ey kör Ferisi! Sen önce bardağın ve çanağın içini temizle ki, dıştan da temiz olsunlar.
27 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz dıştan güzel görünen, ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle dolu badanalı mezarlara benzersiniz.
28 Dıştan insanlara doğru görünürsünüz, ama içte ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz.
29 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Peygamberlerin mezarlarını yapar, doğru kişilerin anıtlarını donatırsınız.
30 ‘Atalarımızın yaşadığı günlerde yaşasaydık, onlarla birlikte peygamberlerin kanına girmezdik’ diyorsunuz.
31 Böylece, peygamberleri öldürenlerin torunları olduğunuza kendiniz tanıklık ediyorsunuz.
32 Haydi, atalarınızın başlattığı işi bitirin!
33 “Sizi yılanlar, engerekler soyu! Cehennem cezasından nasıl kaçacaksınız?
34 İşte bunun için size peygamberler, bilge kişiler ve din bilginleri gönderiyorum. Bunlardan kimini öldürecek, çarmıha gereceksiniz. Kimini havralarınızda kamçılayacak, kentten kente kovalayacaksınız.
35 Böylelikle, doğru kişi olan Habil’in kanından, tapınakla sunak arasında öldürdüğünüz Berekya oğlu Zekeriya’nın kanına kadar, yeryüzünde akıtılan her doğru kişinin kanından sorumlu tutulacaksınız.
36 Size doğrusunu söyleyeyim, bunların hepsinden bu kuşak sorumlu tutulacaktır.
37 “Ey Yeruşalim! Peygamberleri öldüren, kendisine gönderilenleri taşlayan Yeruşalim! Tavuğun civcivlerini kanatları altına topladığı gibi ben de kaç kez senin çocuklarını toplamak istedim, ama siz istemediniz.
38 Bakın, eviniz ıssız bırakılacak!
39 Size şunu söyleyeyim: ‘Rab’bin adıyla gelene övgüler olsun!’ diyeceğiniz zamana dek beni bir daha görmeyeceksiniz.”

1. H.G. Weston, Matthew, the Genesis of the New Testament, s.110.

2. Eleştirici metin (NU) ikinci felaketi (“vay”) metin dışı bırakır.

3. Metnin çoğu taşkınlık (akrasia) yerine günahkârlık (adikia) der.