D. İnsanoğlu Sept Gününün Rabbidir (6:1-11)
6:1-2 Sept günüyle ilgili olarak yaşanan iki olay bize din bilginlerinin gitgide artan muhalefetinin artık doruğa iyice yaklaştığını göstermektedir. Önce, “ikincibirinci” (Grekçeden mota mot çevirisi) Sept gününde oldu. Bu ifade şöyle açıklanır: birinci Sept günü, Fısıh bayramını izleyendi. İkincisi ise ondan sonraki Sept günüydü. Böylece İsa ikinci Sept günü öğrencileriyle birlikte ekinler arasından geçiyordu. Bu arada İsa’nın öğrencileri başakları koparıyor, avuçları içinde ufalıyor ve sonra bunları yiyorlardı. Ferisilerin başakların koparılması konusunda herhangi bir itirazda bulunmaya hakları yoktu; çünkü Kutsal Yasa’da buna izin veriliyordu (Tes.23:25). Onların itirazı bunun bir Sept gününe denk gelmesiydi. Ferisilere göre İsa’nın öğrencilerinin başak toplaması hasat, başakları avuçlarının içinde ovalamaları da harman demek oluyordu.
6:3-5 Rab, Davut’un başından geçen bir olayı örnek göstererek, Sept yasasının hiçbir zaman gerekli işlerin yasaklanması için verilmediğini söyledi. Davut ile yanındakiler reddedilip kovalanmışlar; sonuçta da acıkmışlardı. Böylece Tanrı’nın evine girmişler ve sadece kâhinler için hazırlanmış olan adak ekmeklerini yemişlerdi. Tanrı, Davut’un durumunda ona bir ayrıcalık tanımıştı. Çünkü o günlerde İsrail’in her yerinde günah bulunmaktaydı. Kral reddedilmişti.
Adak ekmekleriyle ilgili olarak verilen yasalarda Tanrı, kralının açlıktan ölüp gitmesine göz yummayı öngörecek kadar katı ve acımasız olamazdı; nitekim bu yasalar böyle bir amaçla verilmemişti.
Bu ayetlerde de benzer bir olay görmekteyiz. Mesih ile öğrencileri acıkmıştı. Ferisiler, İsa ile öğrencilerinin açlıktan ölüp gitmesini, onların başakları koparıp yemelerinden daha fazla arzuluyordu. Ama İnsanoğlu Sept gününün de Efendisi, Rabbidir. Sept günüyle ilgili yasaları her şeyden önce insanlara Kendisi vermiştir. Bu nedenle bu yasaların gerçek ruhsal anlamını yorumlamaya ve bunları herhangi bir yanlış anlamadan korumaya sadece Kendisi yetkilidir.
6:6-8 Bir başka Sept günü yaşanan ikinci olay, bir şifa mucizesiyle ilgiliydi. Din bilginleriyle Ferisiler İsa’yı suçlamak için fırsat kollayarak Sept günü hastaları iyileştirecek mi diye O’nu gözetliyorlardı. Çeşitli tecrübeler sonucunda O’nu yeterince tanıdıkları için, burada yine bazı hastalara şifa vermesini bekliyorlardı. Rab onları hayâl kırıklığına uğratmadı. Tapınaktaki kalabalık arasında bulunan eli sakat bir adama seslenerek ayağa kalkmasını ve ortaya gelmesini söyledi. Bu dramatik hareket, tüm dikkatlerin biraz sonra olacak olaya çekilmesine neden olmuştu.
6:9 Daha sonra İsa durumu izleyenlere dönerek, size sorayım, dedi. Kutsal Yasa’ya göre Sept günü iyilik yapmak mı doğru, kötülük yapmak mı? Eğer doğru bir şekilde cevap verecek olsalar, Sept gününde iyilik yapmanın doğru, kötülük yapmanın da yanlış olacağını söyleyeceklerdi. Eğer iyilik yapmak doğru ise, o zaman İsa bu adamı iyileştirmekle iyi bir şey yapmış olacaktı. Eğer Sept gününde kötülük yapmak yanlış ise, o zaman onlar Rab İsa’yı öldürmeyi düşünmekle Sept gününü çiğnemiş olacaklardı.
6:10 İsa’ya düşman olanlar O’nun bu sorusuna cevap vermediler. Bunun üzerine İsa sağ eli sakat adama elini uzatmasını söyledi (Adamın kuruyan elinin sağ el olduğunu İncil yazarları arasında sadece Dr. Luka belirtmektedir). Adam elini uzatır uzatmaz, eli birden eskisi gibi sapasağlam oldu. Adamın elinin iyileşmesi için İsa’nın Sözü’ne sadece itaat etmesi yeterli olmuştu.
6:11 Ferisiler ile Yazıcılar öfkeden deliye dönmüş gibiydiler. İsa’yı Sept gününü bozmakla suçlamaya çalışıyorlardı. Oysa İsa sadece bir iki söz söylemiş, bunun üzerine adam iyileşmişti. Hiç kimse sırtında yük taşımamıştı ki! Ama İsa’yı bir kez kafalarına takmışlardı. Geri döndürmek imkânsızdı. Bir araya geldiler ve İsa’ya ne yapacaklarını planlamaya başladılar.
Sept gününü Tanrı, insanların yararı için vermişti. Eğer doğru bir şekilde anlaşılacak olursa, Sept günü insanın mecbur olduğu bir işi yapmasını ya da merhametle dolu olarak birine yardım etmesini yasaklamıyordu.
E. On İki Öğrencinin Seçilmesi (6:12-19)
6:12 İsa, on iki öğrencisini seçmeden önce bütün geceyi dua ederek geçirdi. Bu gerçek, Tanrı’yla olan ruhsal ilişkimizdeki başıboşluk ve her şeyi O’ndan bağımsız olarak yapmaya yönelik eğilimlerimizle bizi nasıl da kınıyor değil mi? İsa’nın on iki öğrencisini seçmeden önce bütün geceyi dua ederek geçirdiğini, Müjde yazarlarından sadece Luka anlatmaktadır.
6:13-16 İsa’nın çok sayıdaki öğrencisi arasından seçtiği ve daha sonra ‘elçi,’ ‘resul,’ ya da ‘haberci’ diye adlandırılan on iki kişi şunlardır:
-
Petrus adını verdiği ve Onikiler arasında kendisinden en çok söz edilen Yunus oğlu Simun.
-
Onun kardeşi Andreya – Petrus’u Rab İsa’yla tanıştıran kişi kardeşi Andreya’ydı.
-
Zebedi’nin oğlu Yakup – Petrus ve Yuhanna ile birlikte İsa’nın görünümünün değiştiği dağda bulunma ayrıcalığına sahip olan Yakup, kral 1.Hirodes Agrippa tarafından öldürülmüştür.
-
Zebedi’nin oğlu Yuhanna – İsa, Yakup ile Yuhanna’yı “Gökgürültüsü oğulları” olarak adlandırmıştı. İncil’de kendi adıyla bildiğimiz bölümü, mektupları ve Esinleme’yi bu Yuhanna yazmıştır.
-
Filipus – Beytsaydalı olan Filipus, Natanyel’i İsa’yla tanıştıran kişiydi. İsa’nın on iki öğrencisinden biri olan bu Filipus, Elçilerin İşleri bölümünde karşılaştığımız müjdeci Filipus’la karıştırılmamalıdır.
-
Bartalmay – Bu kişinin İncil’de ayrıca Natanyel olarak da adlandırılmış olduğu düşünülmektedir. Bu isim İncil’de sadece Onikiler’in isim listesinde geçmektedir.
-
Matta – Levi adıyla da bilinen vergi memuru. İncil bölümlerinden ilkini bu kişi yazmıştır.
-
İkiz diye de bilinen Tomas – Gözleriyle görmeden, elleriyle dokunmadan Rab’bin dirildiğine inanmayacağını söyleyen öğrenci buydu.
-
Alfay’ın oğlu Yakup – Zebedi’nin oğlu Yakup’un kral Hirodes tarafından öldürülmesinden sonra Kudüs’teki inanlılar topluluğunda sorumluluk taşıyan bir göreve getirilen kişi bu Yakup olabilir.
-
Yurtsever diye tanınan Simun – Kutsal kayıtlara baktığımızda bu kişiyle ilgili pek fazla bilginin olmadığını görürüz.
-
Yakup oğlu Yahuda – Büyük bir olasılıkla İncil’de Yahuda’nın Mektubu diye bilinen bölümün yazarı ve genellikle soyadının Taday (Matta 10:3; Markos 3:18) olduğuna inanılan Lebbaeus diye anılan kişi olabilir.
-
Yahuda İskariyot – Yahudiye bölgesinin Keriyot kasabasından olduğu düşünülen İskariyot, Celile bölgesinden olmayan tek öğrencidir. Rabbimizi otuz parça gümüş karşılığında ele veren Yahuda’ya İsa, “ölüm oğlu” adını vermiştir.
Öğrencilerin hepsi üstün zeka ya da üstün yetenek sahibi kimseler değildi. Bunlar, toplumun her tabakasından geliyorlardı. Bu öğrencileri bu kadar büyük yapan tek şey, onların Rab İsa’yla olan ilişkileri ve O’na olan bağlılıklarıydı. Kurtarıcımız onları seçtiğinde içlerinden birçoğu herhalde daha yirmili yaşlardaydı. Gençlik, insanın en gayretli, zorluklar karşısında en dayanıklı olduğu ve birçok şeyi kolaylıkla öğrenebildiği bir dönemdir. İsa sadece on iki öğrenci seçti. O, işe yaramayacak bir sürü insandan çok az, fakat işe uygun kimseleri seçti. Doğru yetenek ve özelliklere sahip öğrencileri olduğu sürece onları görevlendirerek dünyaya gönderecek ve böylece Müjde’yi onlar aracılığıyla bütün dünyaya duyuracaktı. Öğrenciler seçildikleri zaman, özellikle Göklerin Egemenliğiyle ilgili konularda iyice eğitilmeleri gerekiyordu. Bu bölümün geri kalan ayetleri, Rab İsa’nın her öğrencisinde bulunması gereken karakter ve davranış biçiminin özetlenmesine ayrılmıştır.
6:17-19 Aşağıda sıralanan konuşmalar, İsa’nın Matta 5-7 bölümlerde verdiği büyük vaazında söylediği sözlerin aynısı değildir. Matta’da anlatılan vaaz bir dağda, buradaki ise düzlük bir yerde olmuştur. Matta’da sadece mutluluk konuları yer alırken, buradakinde hem mutluluk hem de düşkünlük konuları yer almaktadır. Örneğin Matta’da sadece, “Ne mutlu… olanlara!” derken, Luka’da hem bu sözler, hem de, “Vay halinize…” şeklindeki kınayıcı ve uyarıcı sözler bulunmaktadır. Bunun dışında bu ikisi arasında, sözlerde, uzunlukta ve vurgulanmak istenen konularda başka farklılıklar da yer almaktadır. 1
Dikkat edilecek olursa, öğrencilikle ilgili bu sert nitelikli sözler sadece Onikiler’e değil, aynı zamanda kalabalıklara da söylenmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, her ne zaman İsa’nın peşinden büyük kalabalıklar yürümüşse, İsa onların samimiyetini ciddi ve eleştirici sözler sarf ederek sürekli denemiştir. Birisinin dediği gibi, “Mesih insanı önce çağırır, sonra da ayıklar!”
İsa’nın çevresinde öğrencilerden oluşan büyük bir kalabalıkla birlikte, tüm Yahudiye, Kudüs ve deniz kıyısında bulunan Sur’la Sayda’dan, hem uluslardan gelme insanlar, hem de Yahudiler vardı. Bunların arasında bulunan hasta ve cine tutsak kimseler, özellikle İsa’ya yaklaşıp O’na dokunmak istiyorlardı. Çünkü O’nun içinden şifa veren bir güç aktığını biliyorlardı.
Kurtarıcı’nın getirdiği öğretişlerin ne denli yenilikçi ve devrimci olduğuna özellikle dikkat edin. Bu arada O’nun yavaş yavaş çarmıhtaki ölümüne doğru ilerlemekte olduğunu da unutmayın. O ölecek, gömülecek, dirilecek ve sonra da göğe alınacaktı. Tanrı’nın karşılıksız olarak sunmuş olduğu Kurtuluş armağanıyla ilgili İyi Haber’in bütün dünyaya duyurulması gerekmektedir. Peki, dünya bu İyi Haber’i nasıl duyacaktır? Bu dünyanın liderlerine kalsa, böyle bir iş için büyük bir ekip oluşturur; insanlar için ne kadar para, yiyecek ve eğlence gerekiyorsa bulur getirirlerdi.
F. Mutluluklar ve Düşkünlükler (6:20-26)
6:20 İsa Kendisine on iki öğrenci seçmiş ve onları etrafa yoksul, aç ve elem çeken insanlar olarak göndermişti. Kurtuluş müjdesi dünyaya bu şekilde iletilebilir mi? Evet iletilebilir. Kurtarıcı İsa buradaki sözlerine dört mutluluk ve dört düşkünlük örneğiyle başlıyor. Ey yoksul olanlar, ne mutlu size, daha doğrusu “yoksul olan sizlere ne mutlu!” İsa burada yoksul olanlara ne mutlu demiyor, ama yoksul olan sizlere ne mutlu diyor. İsa’nın burada sözünü ettiği yoksulluk, kişinin kendisinin İsa uğrunda bilerek, isteyerek düştüğü yoksulluktur. İsa burada tembellikten, çeşitli felaketler yüzünden ya da kendi ellinde olmayan nedenlerden dolayı yoksul olanlardan söz etmiyordu. Tam tersine, Kurtarıcılarını başkalarına anlatabilmek için kendilerini bilerek yoksullaştıran insanlardan söz ediyordu.
Aslında bunu biraz dikkatlice düşünecek olduğumuzda, bu yolun en mantıklı ve en uygun yol olduğu görülecektir. Eğer İsa’nın öğrencileri zengin olsalardı, o zaman insanlar İsa’nın bayrağı altına sırf zengin olabilmek umuduyla geleceklerdi. Oysa durum çok farklıydı. Öğrenciler insanlara ne altın ne de gümüş vaat ettiler. Eğer bir kimse kendilerine katılmak isterse, bu sadece kendisinin ruhsal bereketlere duyduğu ihtiyacından dolayı olacaktı. Yok, eğer öğrenciler zengin olmuş olsalardı, o zaman Rab’be sürekli olarak bağlanmanın ve O’nun bağlılığının kanıtlarını görmenin getireceği ruhsal bereketlerden bütünüyle yoksun kalacaklardı. Tanrı’nın Egemenliği, kendi günlük ihtiyaçlarının karşılanmasıyla yetinenlerindir. Bundan fazlası Rab’bin işine verilebilir.
6:21 Şimdi açlık çekenler, ne mutlu sizlere! Bu söz, şu anda dünyamızda yetersiz beslenme nedeniyle açlık çeken geniş insan topluluklarından söz etmiyor. Tam tersine insanların ruhsal ve fiziksel ihtiyaçlarının giderilebilmesi için kısıtlı bir yaşam tarzı süren Mesih’in öğrencilerinden söz ediyor. Bunlar, yemeğe aşırı düşkünlükleri yüzünden başka insanlara Rab’den söz etmeye fırsatları olmayan uyuşuk insanlar değil, Rab’bi başkalarına duyurabilmek amacıyla basit ve ucuz yiyecekler yemeye istekli olan uyanık insanlardır. İnanlılar, Rabbe hizmet etmek için yaptıkları bütün kısıtlamaların karşılığını gelecekte bir gün alacaklardır.
Şimdi ağlayanlar, ne mutlu sizlere! Üzüntü ve ağlama bir mutluluk değildir. Kurtulmamış insanların ağlaması, kendilerine herhangi bir yarar getirmez. İsa burada, Kendisi uğrunda dökülen göz yaşlarından söz ediyor. Kaybolmuş, yok olan insanlık için, yine inanlılar topluluğundaki bölünmeler ve zayıflıklar için dökülen yaşlardan söz ediyor. Rab İsa Mesih’e hizmet ederken çekilen acılardan söz ediyor. Göz yaşlarıyla ekenler sevinçle biçeceklerdir!
6:22 İnsanoğlu’na bağlılığınızdan ötürü insanlar sizden nefret ettikleri, sizi toplum dışı edip aşağıladıkları ve adınızı kötüleyip sizi reddettikleri zaman size ne mutlu! Bu mutluluk kendi akılsızlığı ya da günahı nedeniyle elem çekenler için değil, Mesih’e olan bağlılıkları yüzünden aşağılanan, kovulan, lekelenen ve eleştirilen Mesih inanlıları içindir.
Bu dört mutluluğu anlama konusunda önemli olan nokta, şu sözlerde yatmaktadır: İnsanoğlu’na bağlılığınızdan ötürü. Başka nedenlerle çekildiğinde zor gelen şeyler, İsa uğrunda bilerek katlanıldığında çok büyük mutluluk ve bereket olmaktadır. Ancak bu elemler İsa Mesih uğrunda olursa mutluluktur. Yoksa boş şeyler için kendilerini kahramanca feda edenlerin bu yaptıkları sadece boştur ve akılsızlıktır!
6:23 İsa Mesih uğrunda çekilen elem, inanlı için büyük bir sevinç kaynağıdır. Bu elem önce gökte büyük bir ödül kazanacaktır. Daha sonra da inanlıyı, eski günlerde Rab uğrunda elem çekmiş diğer inanlılarla özdeşleştirecektir.
Yukarıda sözü edilen bu dört mutluluk, Tanrı’nın Egemenliğindeki ideal bir kişiyi, yani özverili, sade, uyanık bir şekilde ve katlanış içerisinde yaşayan bir kişiyi betimlemektedir.
6:24 Ama öte yandan burada sıralanan dört düşkünlük ya da mutsuzluk, Mesih’in yeni toplumundaki en değersiz kimseleri tanımlamaktadır. Ne yazıktır ki, bu gibi şeyler bugün dünyamızda büyük mutluluklar olarak kabul edilirler! Vay halinize, ey zenginler! Her gün açlıktan binlerce kişinin öldüğü ve birçoğunun İsa Mesih’e iman ederek kazanılan kurtuluşla ilgili müjdeden yoksun olduğu bu dünyada parayla oynamak çok ciddi sorunları da beraberinde getirir. İsa’nın bu sözleri, yeryüzünde kendilerine hazine biriktirmekle ayartılan Mesih İnanlıları tarafından dikkatlice düşünülmelidir. Bu şekilde yaşamak, yanlış bir dünya için yaşamak demektir. İncil’de zenginler hakkında söylenen bu “vay!” sözü, Rab’bin 20’nci ayette, “Ne mutlu siz yoksullara” dediği zaman, bunların ruhta yoksul olduklarını belirtmediğini göstermektedir. Yoksa 24’üncü ayet, o zaman, “Vay size, ruhta zenginler” şeklinde olurdu ki, burada böyle bir anlam söz konusu değildir. Zengin olup, bu zenginliğini insanların sonsuz kurtuluşu bulması için değerlendirmeyenler, zenginliklerinden alabilecekleri yegâne teselliyi almış durumdadırlar. Nedir bu teselli? Bencil arzu ve heveslerini doyurmalarıdır.
6:25 Şimdi karnı tok olan sizler, vay halinize. Bu kimseler pahalı lokantalarda yiyen, en pahalı ve en gözde yiyeceklerle beslenen inanlılardır. Onların yaşam ilkesi şu sözlerde bulunur: Tanrı halkı ne kadar bolluk içinde yaşasa azdır! Rab onların bir gün, yani sadık bir şekilde, özverili bir öğrenci olarak yaşayan inanlılara ruhsal ödüller verileceği zaman, açlık çekeceklerini söylüyor.
Ey şimdi gülenler, vay halinize. İsa’nın söylediği bu “vay” sözü, yaşamları sürekli olarak eğlence yerlerinde, kutlamalarda, partilerde ve zevk alemlerinde geçen insanları hedef almaktadır. Böyleleri, yaşamın sadece eğlence ve oyun için yaratılmış olduğunu düşünerek, Mesih’in dışında kalmış insanların bulunduğu zavallı ve çaresiz durumdan habersiz görünürler. Şimdi gülüp eğlenenler, geri dönüp boşa giden fırsatları, bencil arzuları için harcadıkları çabaları ve kendi ruhsal durumlarını nasıl ihmal ettiklerini görecekler ve o zaman yas tutup ağlayacaklardır.
6:26 Tüm 1 insanlar sizin için iyi sözler söyledikleri zaman vay halinize. Niçin vay? Çünkü bu durumda Kurtuluş müjdesini sadık bir şekilde duyurarak yaşamadığınız anlaşılmaktadır. Eğer Kurtuluş müjdesini sadık bir şekilde duyurarak yaşıyorsanız, imansızlardan kesin bir şekilde tepki görmeniz gerekir. Çünkü İncil’in haberi bunu gerektirmektedir. Dünyadan övücü sözler duyan inanlıların Eski Antlaşma’da halkın kulaklarını okşayan, onlara duymak istedikleri sözleri söyleyen sahte peygamberlerle aynı yolda yürüyen insanlardan hiçbir farkları bulunmamaktadır. Bu sahte peygamberler Tanrı’nın yüceltilmesinden çok, insanlar tarafından yüceltilmeyi yeğlerlerdi.
G. İnsanoğlu’nun Gizli Silahı: Sevgi (6:27-38)
6:27-29a Rab İsa şimdi Tanrı’nın cephaneliğindeki gizli bir silahı öğrencilerine tanıtıyor. Bu silah, sevgi silahıdır. Öğrenciler müjdeyi dünyaya duyururken en etkili silahları da bu olacaktır. Ancak İsa burada sevmekten ya da sevgiden söz ederken, insanın anladığı duygusallığa değinmiyordu. O’nun değindiği sevgi, doğaüstü sevgiydi. Bu sevgiyi sadece ruhsal açıdan yeniden doğmuş olanlar bilebilir ya da gösterebilirler. Yaşamında Tanrı’nın Kutsal Ruh’u olmayan bir kimsenin bu tür bir sevgiyi bilip gösterebilmesi kesinlikle mümkün değildir. Bir katil kendi çocuklarını doğal olarak sevebilir, ama bu tür bir sevgi İsa’nın belirtmek istediği sevgi değildir. İlki insanın duygularıyla sevmesi, diğeri ise göksel olan mükemmel sevgidir. Duygusal sevgi için insanın sadece fiziksel olarak yaşaması yeterlidir. Oysa mükemmel sevgi için göksel bir yaşam yaşanması gerekir. Birinci sevgi genellikle duygulardan oluşur. İkinci sevgi ise duygulardan çok, istekle ya da iradeyle ilgilidir. Herkes kendi arkadaşını kolayca sevebilir. Ama bir insanın düşmanını sevebilmesi için göksel bir güç gerekir. İşte böylesine göksel bir sevgi, Yeni Antlaşma’daki (Grekçe’de agape diye bilinen) sevgidir. İnsan bu agape sevgiyle kendisinden nefret edenlere iyilik yapabilir, kendisine lanet edenler için iyilik dileyebilir, kendisine hakaret edenler için dua edebilir, ve bir yanağına vuran bir kimseye öbür yanağını da çevirebilir.
F.B. Meyer bu noktayı şöyle açıklıyor:
En derin anlamıyla sevgi, Mesih inancının en önemli önkoşuludur. Başkalarının dostlarına karşı hissettiklerini sizin düşmanlarınıza karşı hissedebilmeniz; yağmur ve güneşinizi doğru kişilere olduğu kadar, doğru olmayanların üzerine de indirmeniz; başkalarının çekici ve sevimli kimselere hizmet ettiği gibi sizin de hiç çekiciliği olmayan ve hiç kimse tarafından itibar edilmeyen kişilere hizmet etmeniz; insanların kaprislerine, huysuzluklarına ve saçma sapan arzularına bakmaksızın her zaman aynı olmanız; zorluklara göğüs germeniz, kötülüğü saymamanız, inanmanız, ümit etmeniz ve her türlü zorluğa dayanıp asla vazgeçmemeniz. Evet sevgi budur. Böyle yüce bir sevgi Kutsal Ruh’un bir başarısıdır! Bunu biz kendi anlayışımız ve gücümüzle asla başaramayız!” 2
Böyle bir sevgi asla alt edilemez! Dünyada insanlar kendilerine karşı savaşanları daha sonra genellikle ele geçirebilmektedirler. Dünya bu tür mücadelelere ve misillemelere alışmıştır. Ancak, her kötü muameleye sevgiyle ve tatlılıkla karşılık veren bir kişiye ne yapacağını bilemez. Dünya, normal şartlarda rastlanmayan bu tür bir sevgi karşısında tamamen aptallaşır ve eli ayağına dolaşarak ne yapacağını şaşırır.
6:29b-31 Sevgi, paltosunu çaldırdığı zaman ceketini de uzatır. Gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunduğu zaman asla geri çekilmez. Elinden herhangi bir şey haksızca alındığı zaman, bunun kendisine geri verilmesini istemez. Sevginin altın prensibi, başkalarından beklediği anlayış ve muamelenin aynısını, aynı şekilde başkalarına da göstermektir.
6:32-34 Kurtulmamış kimseler, kendilerini sevenleri sevebilirler. Bu gayet doğal bir şeydir. O kadar doğal bir şeydir ki, dünyamızdaki kurtulmayan insanlar üzerinde herhangi bir etkide bulunmamaktadır. Bankalar ile çeşitli kredi kuruluşları bile, karşılığında birkaç kuruş fazla faiz alacakları beklentisiyle başkalarına ödünç para verebilmektedirler. Böyle bir şeyi yapabilmek için insanın göksel bir sevgiye sahip olması gerekmez. Çünkü doğal insan, yani henüz kurtulmamış bir insan bile bunu kolaylıkla yapabilmektedir.
6:35 Bu nedenle İsa, düşmanlarımızı sevmemizi, iyilik yapmamızı ve hiç bir karşılık beklemeden ödünç vermemizi bir kez daha yineledi. Çünkü bu tür bir davranış, İsa Mesih inanlılarına özgü bir davranıştır ve inanlıların, Yüce Olan’ın oğulları olduklarını gösterir. Elbette, insanların Yüce Olan’ın oğulları olması bu yolla olmaz; çünkü bu ancak ve ancak onların İsa Mesih’e Rab ve kurtarıcıları olarak iman etmeleriyle olmaktadır (Yu.1:12). Ama gerçek imanlılar kendilerinin Tanrı’nın çocukları olduklarını bu yolla gösterirler. Tanrı bize 27-35. ayetlerde tanımlanan şekillerde davrandı. O, nankör ve kötü kişilere karşı iyi yüreklidir. Bizler de bu şekilde davranacak olursak, o zaman kimin çocukları olduğumuzu, yani Tanrı’dan doğmuş olduğumuzu başkalarına gösterebiliriz.
6:36 Merhametli olmak demek, intikâm alma gücüne sahip olduğumuz halde bunu yapmayıp karşıdakini affetmemiz demektir. Babamız hak etmiş olduğumuz cezayı bize vermemekle merhamet göstermiştir. Aynı bu şekilde bizim de başkalarına merhamet göstermemizi istemektedir.
6:37 Sevginin yapmadığı iki şey vardır: Yargılamaz ve suçlamaz. İsa, “başkasını yargılamayın, siz de yargılanmazsınız” dedi. Her şeyden önce, insanların niyetlerini yargılamamamız gerekir. Yüreğin düşüncelerini bilemeyiz; bilemediğimiz için de, bir insanın yapmış olduğu davranışları niçin yaptığını kavrayamayız. O halde başka bir inanlının hizmetini ya da iman konularındaki sorumluluğunu yargılamamamız gerekir (1Ko.4:1-5); çünkü her durumda tek Yargıç, Tanrı’nın Kendisidir. Elden geldiğince eleştirici olmamaya özen göstermeliyiz. Durmadan hata arayan ve eleştiren bir inanlı, sevgi yasasını çiğnemiş olur. Çünkü sevgi kötülük ve hataları saymaz.
Bununla birlikte Mesih inanlılarının yargılamaları gereken bazı durumlar vardır. Başka insanların gerçek Mesih inanlısı olup olmadıklarını zaman zaman yargıya getirmemiz doğru bir davranış olur; yoksa uygunsuz boyunduruğun ne olduğunu ve bu konuda ne yapmamız gerektiğini hiçbir zaman göremeyiz (2Ko.6:14).
Evimizde ya da inanlılar topluluğunda bir günah varsa, bunun yargılanması gerekir. Kısacası, iyi ile kötü arasında yargıda bulunmalıyız. Ancak kişilerin niyetlerine şüpheyle yaklaşmamalı ya da kişiliklerine iftira ederek zarar vermemeliyiz.
Başkasını bağışlayın, siz de bağışlanırsınız. Bu ayet, bağışlanabilmemizin, başkalarını bağışlamaya istekli olup olmamamıza bağlı olduğunu gösterir. Öte yandan Kutsal Yazılar’daki diğer ayetler, İsa Mesih’i imanla kabul ettiğimiz zaman, koşulsuz ve karşılıksız olarak bağışlandığımızı öğretmektedirler. O halde bir çelişki gibi gözüken bu iki ifadeyi birbiriyle nasıl birleştirebiliriz? Bence bunun açıklaması kolay. Burada iki ayrı bağışlamadan söz edilmektedir. Birincisi yasal bağışlama, ikincisi ise Baba oğul ilişkisindeki bağışlamadır. Yasal bağışlama, Yargıç olan Tanrı’nın Rab İsa Mesih’e iman eden herkese sağlamış olduğu bağışlamadır. Bu bağışlama, günahın cezasının İsa Mesih tarafından ödendiği ve İsa’ya iman eden günahlının bu cezayı ikinci defa ödemek zorunda olmadığı anlamındadır. Bu, tamamen karşılıksız bir bağışlamadır, koşulsuzdur.
Baba oğul ilişkisindeki bağışlama ise, Baba olan Tanrı’nın, günahlarını itiraf edip tövbe eden hata içerisindeki çocuğuna sağlamış olduğu bağışlamadır. Bu, Tanrı’nın ailesindeki ilişkilerin yeniden kurulmasıyla sonuçlanır ve günahın bağışlanıp bağışlanmaması söz konusu değildir.
Biz birbirimizi bağışlamaya isteksiz oldukça, Tanrı bir Baba olarak bizleri bağışlayamaz. O, bu şekilde davranmaz ve başkalarını bağışlamayan kimselerle ruhsal paydaşlık içerisinde bulunmaz. İşte, İsa’nın, ‘siz de bağışlanırsınız’ derken sözünü ettiği bağışlama, bu ebeveyn bağışlamasıdır.
6:38 Sevgi kendisini vererek gösterir (bkz. Yu.3:16; Ef.5:25). Mesih uğruna yapılan iman hizmetleri masraflı hizmetlerdir. Bu nedenle cömertçe verenler cömertçe ödüllendirileceklerdir. Elbisesinin önüne büyük bir heybe bağlayan bir adam varmış. Bu heybede tohum taşırmış. Tohumları ne kadar çok yere yayarsa, ürünü de o kadar çok olurmuş. Karşılık olarak, iyice bastırılmış, silkelenmiş ve taşmış, dolu bir ölçek elde edermiş. Kucağınıza boşaltılacak demek, üzerinize elbisenizin eteğinin tutabileceği kadar bereket dökülecek demektir. ‘Ne ekersek onu biçeriz’ sözü yaşamın gerçeklerinden birisidir. Buna göre hareketlerimiz nasılsa bize gelen tepkiler de öyle olacaktır. Biz başkalarına, hangi ölçekle ölçersek, başkaları da bize aynı ölçeği uygulayacaktır. Eğer Rab’bin hizmetine maddî yardımlarda bulunursak, paha biçilmez değerdeki ruhsal zenginlikleri biçeceğiz. “Elimizde tuttuğumuz şeyi kaybeder; ama vermiş olduğumuz şeyi elimizde tutarız” sözü bu kapsamda ne kadar doğrudur, değil mi?
Ğ. İki Yüzlü Körler Benzetmesi (6:39-45)
6:39 Bir önceki bölümde Rab İsa’nın, öğrencilerine verme hizmetinde bulunmaları gerektiğini öğrettiğini gördük. Şimdi de, başkalarına getirecekleri bereketleri, kendi ruhsal durumlarıyla sınırlayabilecekleri uyarısında bulunuyor. Kör köre kılavuzluk edemez; yoksa her ikisi de çukura düşer. Bizde olmayan bir şeyi bir başkasına veremeyiz. Eğer biz Tanrı Sözü’ndeki bazı gerçeklerden habersiz bir durumdaysak, bu alanlarda başkalarına yardımcı olamayız. Kendi ruhsal yaşamımızda bir takım karanlık noktalar varsa, o zaman bizim gözetmenlik yaptığımız kimselerin yaşamlarında da benzer karanlık noktalar olacaktır.
6:40 Öğrenci öğretmeninden üstün değildir, ama eğitimini tamamlayan her öğrenci öğretmeni gibi olacaktır. Bir insan bilmediği bir şeyi öğretemez. Öğrencilerini kendisinin vardığı seviyeden daha yukarıya çıkaramaz. Onlara ne kadar çok öğretirse, onlar da daha çok onun gibi olurlar. Öğretmen kendisini ne kadar yetiştirirse, öğrencilerini de o seviyeye kadar getirebilir. Bir öğrenci öğretmeni gibi olduğu zaman iyice hazırlanmış ve eğitimini tamamlamıştır. Öğretmenin yaşamındaki ya da öğretişlerindeki yetersizlikler öğrencilerinin yaşamlarına da yansır ve öğrenim son bulduğunda öğrencilerden, öğretmenlerinden daha üstün olmaları beklenemez.
6:41-42 Bu önemli gerçek, çöp ile mertek benzetmesinde daha çarpıcı bir şekilde görülüyor. Bir gün adamın biri, ekinlerin dövüldüğü harman yerinden geçiyormuş. Tam o esnada hafif bir yel esmiş ve yerden havalanan küçücük bir saman çöpü adamın gözüne kaçıvermiş. Adam bu çöpü çıkarmak için gözünü ovaladıkça, gözü daha da çok kaşınmaya başlamış. Bu arada harman yerinde çalışanlardan birisi adamın halini görmüş, yanına gidip ona yardım etmek istemiş. Oysa bu adamın gözünde de mertek varmış. Bu yüzden de kendi önünü zor görebiliyormuş. Gözüne mertek kaçan adam diğerine, “Hemşerim” demiş. “İlkin kendi gözündekini çıkar, o zaman benim gözümdekini çıkarabilmek için daha iyi görürsün.” Burada verilmek istenen ders şudur: Kendi yaşamında karanlık noktalar bulunan ve bunları görmeyen bir öğretmen, öğrencilerinin yaşamlarındaki karanlık noktalardan söz edemez. Eğer başkalarına yardımcı olmak istiyorsak, o zaman yaşantımızla herkese örnek olmalıyız. Aksi takdirde bize, “Ey hekim, ilkin kendini iyileştir de görelim!” diyeceklerdir.
6:43-45 Rab’bin kullandığı dördüncü benzetme ağaç ile meyve benzetmesidir. Bir ağaç kendi özünde ne varsa onu; ya iyi ya da kötü meyve verir. Biz ağaçları, meyvelerinin biçimine ya da tadına göre değerlendiririz. Durum, öğrencilik alanında da aynıdır. Ahlâksal değerler açısından pak, ruhsal bakımdan da sağlıklı olan bir kimse, başka insanlara yüreğindeki iyilik hazinesinden bereket getirir. Öte yandan yüreği kötü olan bir kimse de, başkalarına sadece kötülük getirir.
Rab, 39-45’inci ayetlerde öğrencilerine, verdikleri ruhsal hizmetleri sağlam ve tutarlı bir kişilik içerisinde vermeleri gerektiğini söylüyor. Kendilerinin ne olduğu, söyleyecekleri ya da yapacakları şeylerden çok daha önemlidir. Vermiş oldukları ruhsal hizmetlerin sonuçları, kendi kişilikleri tarafından belirlenecektir.
H. Rab İtaat Bekliyor (6:46-49)
6:46 Niçin beni “Rab, Rab” diye çağırıyorsunuz da, söylediklerimi yapmıyorsunuz? Burada geçen Rab kelimesi, Efendi anlamındadır. Buna göre Efendi’nin yaşamımız üzerinde tam bir hakimiyeti vardır. Biz tamamen O’nun malıyız ve O ne derse onu yapmak zorundayız. O’na “Efendi”, yani “Rab” deyip de, söylediklerine itaat etmemek apaçık bir çelişkidir. O’nun Rab olduğunu ağzımızla söylememiz yeterli değildir. Çünkü gerçek sevgi ve iman, itaati, yani söz dinlemeyi de gerektirir. Eğer O’nun söylediklerini yerine getirmiyorsak, o zaman O’nu gerçekten sevmiyoruz, O’na gerçekten iman etmiyoruz demektir.
Bana “Yol” diyor, ama bende yürümüyorsunuz,
Bana “Yaşam” diyor, ama beni yaşamıyorsunuz,
Bana “Efendi” diyor, ama sözümü dinlemiyorsunuz,
O zaman sizi yargılarsam, darılmayın sakın.
Bana “Ekmek” diyor, ama yemiyorsunuz,
Bana “Gerçek” diyor, ama inanmıyorsunuz,
Bana “Rab” diyor, ama bana hizmet etmiyorsunuz,
O zaman sizi yargılarsam, darılmayın sakın.
—Geoffrey O’Hara
6:47-49 Rab bu önemli gerçeği daha etkili bir şekilde ortaya koymak için iki inşaatçının hikâyesini anlattı. Biz genel olarak bu hikâyeyi iyi habere uygular; akıllı adamın iman edip kurtulan kimseyi, akılsız adamın ise İsa Mesih’e iman etmeyip kaybolan kimseyi temsil ettiğini söyleriz. Bu elbette uygun bir yorumdur. Ama bu hikâyeyi bulunduğu metin çerçevesinde yorumlayacak olursak, bunun içerisinde daha derin anlamların yattığını görürüz.
Akıllı adam, Mesih’e gelen (kurtuluş), O’nun sözlerini duyan (öğretiş) ve duyduklarını uygulayan (itaat) kimsedir. Bu kimse, yaşamını bu bölümde sıralanan iman öğrenciliği ilkeleri üzerine kuran kimsedir. Böyle bir temel üzerine kurulan bir yaşam güven içerisinde olur. Sel sularıyla kabaran ırmak bu eve saldıracak olursa, bu eve hiçbir zarar gelmez; çünkü kaya üzerine, yani Mesih’in ve öğretişlerinin üzerine kurulmuştur. 3
Akılsız adam, sözleri duyan (öğretiş), ama bu öğretişleri uygulamayan (itaatsizlik) kimsedir. Bu kimse yaşamını, bu dünyanın güzel ilkeleri olarak düşündüğü bedensel ve insansal ilkeler üzerine kurar. Yaşamın fırtınaları esmeye, sorunlar ardı ardınca saldırmaya başlayınca, bir temel üzerinde bulunmayan ev sel sularına kapılıp sürüklenir gider. Canı belki kurtulabilir, ama yaşamı kaybolmuştur.
Buradaki akıllı adam, her şeyde İnsanoğlu’nun uğruna yoksul ve aç kalan, yas tutan ve elem çeken kimsedir. Dünya böyle kimseye akılsız, İsa ise akıllı demektedir.
Akılsız adam ise zengin olan, lüks içerisinde savurgan bir yaşam süren ve herkesin beğenisini kazanan kimsedir. Dünya böyle bir kimseye akıllı, İsa ise akılsız demektedir.
|
|
Kutsal Kitap
1 Bir Şabat Günü* İsa ekinler arasından geçiyordu. Öğrencileri başakları koparıyor, avuçlarında ufalayıp yiyorlardı.
2 Ferisiler’den bazıları, “Şabat Günü yasak olanı neden yapıyorsunuz?” dediler.
3 İsa onlara şöyle karşılık verdi: “Davut’la yanındakiler acıkınca Davut’un ne yaptığını okumadınız mı?
4 Tanrı’nın evine girdi, kâhinlerden başkasının yemesi yasak olan adak ekmeklerini* alıp yedi ve yanındakilere de verdi.”
5 Sonra İsa onlara, “İnsanoğlu* Şabat Günü’nün de Rabbi’dir” dedi.
6 Bir başka Şabat Günü İsa havraya girmiş öğretiyordu. Orada sağ eli sakat bir adam vardı.
7 İsa’yı suçlamak için fırsat kollayan din bilginleriyle Ferisiler, Şabat Günü hastaları iyileştirecek mi diye O’nu gözlüyorlardı.
8 İsa, onların ne düşündüklerini biliyordu. Eli sakat olan adama, “Ayağa kalk, öne çık” dedi. O da kalktı, orta yerde durdu.
9 İsa onlara, “Size sorayım” dedi, “Kutsal Yasa’ya göre Şabat Günü iyilik yapmak mı doğru, kötülük yapmak mı? Can kurtarmak mı doğru, öldürmek mi?”
10 Gözlerini hepsinin üzerinde gezdirdikten sonra adama, “Elini uzat” dedi. Adam elini uzattı, eli yine sapasağlam oluverdi.
11 Onlar ise öfkeden deliye döndüler ve aralarında İsa’ya ne yapabileceklerini tartışmaya başladılar.
12 O günlerde İsa, dua etmek için dağa çıktı ve bütün geceyi Tanrı’ya dua ederek geçirdi.
13 Gün doğunca öğrencilerini yanına çağırdı ve onların arasından, elçi diye adlandırdığı şu on iki kişiyi seçti: Petrus adını verdiği Simun, onun kardeşi Andreas, Yakup, Yuhanna, Filipus, Bartalmay, Matta, Tomas, Alfay oğlu Yakup, Yurtsever* diye tanınan Simun, Yakup oğlu Yahuda ve İsa’ya ihanet eden Yahuda İskariot.
14 (SEE 6:13)
15 (SEE 6:13)
16 (SEE 6:13)
17 İsa bunlarla birlikte aşağı inip düzlük bir yerde durdu. Öğrencilerinden büyük bir kalabalık ve bütün Yahudiye’den, Yeruşalim’den, Sur’la Sayda yakınlarındaki kıyı bölgesinden gelen büyük bir halk topluluğu da oradaydı.
18 İsa’yı dinlemek ve hastalıklarına şifa bulmak için gelmişlerdi. Kötü ruhlar yüzünden sıkıntı çekenler de iyileştiriliyordu.
19 Kalabalıkta herkes İsa’ya dokunmak için çabalıyordu. Çünkü O’nun içinden akan bir güç herkese şifa veriyordu.
20 İsa, gözlerini öğrencilerine çevirerek şöyle dedi: “Ne mutlu size, ey yoksullar! Çünkü Tanrı’nın Egemenliği sizindir.
21 Ne mutlu size, şimdi açlık çekenler! Çünkü doyurulacaksınız. Ne mutlu size, şimdi ağlayanlar! Çünkü güleceksiniz.
22 İnsanoğlu’na* bağlılığınız yüzünden İnsanlar sizden nefret ettikleri, Sizi toplum dışı edip aşağıladıkları Ve adınızı kötüleyip sizi reddettikleri zaman Ne mutlu size!
23 O gün sevinin, coşkuyla zıplayın! Çünkü gökteki ödülünüz büyüktür. Nitekim onların ataları da Peygamberlere böyle davrandılar.
24 Ama vay halinize, ey zenginler, Çünkü tesellinizi almış bulunuyorsunuz!
25 Vay halinize, şimdi karnı tok olan sizler, Çünkü açlık çekeceksiniz! Vay halinize, ey şimdi gülenler, Çünkü yas tutup ağlayacaksınız!
26 Bütün insanlar sizin için iyi sözler söyledikleri zaman, Vay halinize! Çünkü onların ataları da Sahte peygamberlere böyle davrandılar.”
27 “Ama beni dinleyen sizlere şunu söylüyorum: Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin.
28 (SEE 6:27)
29 Bir yanağınıza vurana öbür yanağınızı da çevirin. Abanızı alandan mintanınızı da esirgemeyin.
30 Sizden bir şey dileyen herkese verin, malınızı alandan onu geri istemeyin.
31 İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın.
32 “Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile kendilerini sevenleri sever.
33 Size iyilik yapanlara iyilik yaparsanız, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile böyle yapar.
34 Geri alacağınızı umduğunuz kişilere ödünç verirseniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile verdiklerini geri almak koşuluyla günahkârlara ödünç verirler.
35 Ama siz düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın, hiçbir karşılık beklemeden ödünç verin. Alacağınız ödül büyük olacak, Yüceler Yücesi’nin oğulları olacaksınız. Çünkü O, nankör ve kötü kişilere karşı iyi yüreklidir.
36 Babanız merhametli olduğu gibi, siz de merhametli olun.”
37 “Başkasını yargılamayın, siz de yargılanmazsınız. Suçlu çıkarmayın, siz de suçlu çıkarılmazsınız. Başkasını bağışlayın, siz de bağışlanırsınız.
38 Verin, size verilecektir. İyice bastırılmış, silkelenmiş ve taşmış, dolu bir ölçekle kucağınıza boşaltılacak. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız.”
39 İsa onlara şu benzetmeyi de anlattı: “Kör köre kılavuzluk edebilir mi? İkisi de çukura düşmez mi?
40 Öğrenci öğretmeninden üstün değildir, ama eğitimini tamamlayan her öğrenci öğretmeni gibi olacaktır.
41 “Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği farketmezsin?
42 Kendi gözündeki merteği görmezken, kardeşine nasıl, ‘Kardeş, izin ver, gözündeki çöpü çıkarayım’ dersin? Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.”
43 “İyi ağaç kötü meyve, kötü ağaç da iyi meyve vermez.
44 Her ağaç meyvesinden tanınır. Dikenli bitkilerden incir toplanmaz, çalılardan üzüm devşirilmez.
45 İyi insan yüreğindeki iyilik hazinesinden iyilik, kötü insan içindeki kötülük hazinesinden kötülük çıkarır. İnsanın ağzı, yüreğinden taşanı söyler.
46 “Niçin beni ‘Ya Rab, ya Rab’ diye çağırıyorsunuz da söylediklerimi yapmıyorsunuz?
47 Bana gelen ve sözlerimi duyup uygulayan kişinin kime benzediğini size anlatayım.
48 Böyle bir kişi, evini yaparken toprağı kazan, derinlere inip temeli kaya üzerine atan adama benzer. Sel sularıyla kabaran ırmak o eve saldırsa da, onu sarsamaz. Çünkü ev sağlam yapılmıştır.
49 Ama sözlerimi duyup da uygulamayan kişi, evini temel koymaksızın toprağın üzerine kuran adama benzer. Kabaran ırmak saldırınca ev hemen çöker. Evin yıkılışı da korkunç olur.”
|