Koloseliler 1

YORUM

I. MESİH’İN ÜSTÜNLÜĞÜ ÖĞRETİSİ (Bölüm 1 – 2)

A. Selamlama (1:1,2)

1:1   Yeni Antlaşma’nın yazıldığı günlerde, yazan kişi mektuba kendi adını yazarak başlardı. Böylece Pavlus kendisini, Tanrı’nın isteğiyle Mesih İsa’nın elçisi olarak tanıtıyor. Bir elçi, Mesih İsa tarafından bir şeyi duyurmak için özel olarak gönderilmiş kişiydi. Elçilere vaaz ettiklerinin doğruluğunu göstermek için mucize yapma gücü de verilmişti (2Ko.12:12). Elçilerin, imanlıların üzerine el koydukları zaman onların Kutsal Ruh’u aldıklarını okuyoruz (Elç.8:15-20; 19:6). Bugün dünyamızda, tam sözcük anlamıyla elçiler yoktur; bazılarının ilk dönemdeki on iki elçinin devamı olduklarını iddia etmeleri de budalaca bir davranıştır. Efesliler 2:20 ayeti birçoklarınca, bu dönem boyunca sürmekte olan müjdecilerin, kilise önderlerinin ve öğretmenlerin işine karşıt olarak (Ef.4:11), elçilik ve peygamberlik armağanları olanların başlıca ilgi alanı olan topluluk kurmaya işaret etmek için kullanılmıştır.

Pavlus elçiliğinin asıl kaynağı olarak Tanrı’nın isteğini gösterir (ayrıca bkz. Elç.9:15; Gal.1:1). Bu, onun kendi kendine seçtiği ya da başkalarından öğrendiği bir uğraş alanı değildi. İnsanlar tarafından da böyle bir göreve atanmamıştı. Bunun ne “kaynağı”, ne de “aracısı” insanlardı. Tersine görevinin tamamı, Tanrı’nın onu elçi olarak seçtiği kutsal gerçeğine bağlı olarak yerine getiriliyordu.

Kardeşimiz Timoteos da bu mektup yazılırken Pavlus’la birlikteydi. Pavlus’un Timoteos’a davranışında bir resmiyetin olmadığını görmek hoştur. Her ikisi de yakın bir kardeşlik duygusu içindeydi; farklı giysilerle değişik rütbeleri olan bir topluluk hiyerarşisi söz konusu değildi.

1:2   Mektup, Kolose’de bulunan, Mesih’e ait kutsal ve sadık kardeşlere hitaben yazılmıştı. Burada Yeni Antlaşma’da bütün imanlılara verilen iki güzel ad karşımıza çıkar. Kutsallar, Tanrı adına dünyadan ayrılıp kutsal yaşam sürmesi gerekenlerdir. Mesih’e ait olanlar (ya da kardeşler), Rab İsa’ya imanla ortak bir Baba’nın çocuklarına, iman eden kardeşlere işaret eder. Hıristiyanlar, İncil’in bazı yerlerinde de öğrenciler ve imanlılar olarak tanımlanırlar.

Mesih’e iman edenlerin ruhsal konumundan söz edilir. Kurtulduklarında Tanrı onları Mesih’e bağladı, “Mesih sayesinde kabul edildiler”. Böylece O’nun yaşamına ve doğasına ortak olmuş oldular. Bundan böyle de onlar artık Tanrı tarafından, Adem’in ya da günahlı insanın çocukları olarak değil, Kendi Oğlu’nun kabul edilebilirliğine ulaşmış kişiler gibi görülür. Mesih’e ifadesi herhangi bir insan aklının kavrayabileceğinden daha fazla dostluk, kabul edilme ve güvence mesajı verir. Bu imanlıların coğrafi konumu Kolose’de sözcüğüyle belirtilir. Orada Müjde vaaz edilip insanlar Rab’be gelmeselerdi, bu kasabanın adını bile duymamış olurduk.

Pavlus kutsalları çok güzel bir şekilde selamlar: Babamız Tanrı’dan size lütuf ve esenlik olsun. Mesih inancındaki bereketleri, lütuf ve esenlikten başka daha güzel anlatabilecek iki sözcük bulunamazdı. Lütuf sık kullanılan Grekçe bir ifade, esenlik de Yahudi selamıydı. Bu sözcükler toplantılarda ya da inanlılar bir araya geldiklerinde kullanılırdı. Pavlus bu iki sözcüğü birleştirip anlamlarını yüceltti. Lütuf, Tanrı’nın günahlı ve kaybolmuş insanoğluna eğilip sevgi ve merhametini göstermesini ifade eder. Esenlik, bir kimse Tanrı’nın karşılıksız armağanını kabul ettiğinde yaşamında ortaya çıkan sonuçları özetler. R.J. Little şöyle demişti: “Lütuf birçok anlama gelebilir ve boş bir çek gibidir. Esenlik kesin olarak Mesih inancının mirasının bir parçasıdır. Şeytan’ın bizden bunu çekip almasına izin vermemeliyiz.” Sözcüklerin sırası da anlamlıdır: ilk önce lütuf sonra esenlik. Eğer ilkin Tanrı sevgi ve merhametiyle bize yaklaşmasaydı, biz bugün hala günah içinde olurduk. Ancak O inisiyatifi ele alıp Oğlu’nu bizim için ölmeye gönderdiğinden Tanrı’yla ve insanla esenliğimiz olabilir ve Tanrı’nın esenliği bizi doldurabilir. Bütün bunları söylemekle birlikte insanın, böylesine şahane sözcükleri yeterince anlatabildiğini düşünmesi zordur.

B. Pavlus’un Teşekkürü ve İmanlılar İçin Duası (1:3-14)

1:3   Mesih inancının parolası haline gelmiş bu sözcüklerle kutsalları selamladıktan sonra elçi sürekli yaptığı şeye yöneliyor; diz çöküp şükür ve dua ediyor. Öyle görünüyor ki elçi, duaya daima Rab’bi yücelterek başlıyordu. Bu bizim için de izlenmesi gereken iyi bir örnektir. Duası Tanrı’ya, Rabbimiz İsa Mesih’in Babası’nadır. Dua, evrenin hükümdarı ile birlikte başka dinleyicilere de sahip olmanın harika ayrıcalığıdır. Ancak şöyle bir soru sorulabilir: “Sonsuzluk boyunca Yüce Tanrı’nın görkemli huzurunda durmaya kim cesaret edebilir?” Yanıt yine metindedir. Evrenin görkemli Tanrı’sı, Rabbimiz İsa Mesih’in Babası’dır. Sonsuzlarca Yüce Olan, dostça yanımıza geldi. Mesih inanlıları olarak O’nun yaşamını paylaştığımızdan, Tanrı, bizim de Babamız’dır (Yu.20:17). Mesih aracılığıyla Tanrı’ya yaklaşabiliriz. Sizler için dua ederken ifadesi tek başına çok önemli gözükmese de bunun, Pavlus’un hiç tanışmadığı kişilere olan ilgisini ortaya koyduğunu anımsadığımızda ifadenin önemi ortaya çıkar. Lütuf tahtına yaklaştığımızda çoğu kez kendi akraba ve arkadaşlarımızı hatırlamayı bile unuturken, Elçi Pavlus’un dua listesinin ne kadar uzun olabileceğini tahmin edersiniz! O, yalnız tanıdıkları için değil, çok uzaklarda yaşayan ve adları başkaları tarafından kendisine söylenmiş imanlılar için de dua ederdi. Gerçekten de Pavlus’un yorulmak bilmeyen dua yaşamı, onu daha iyi tanımamız konusunda bize yardım etmektedir.

1:4   Pavlus, Koloseliler’in Mesih İsa’ya iman ettiğini ve kutsallara olan sevgilerini duymuştu. Öncelikle Mesih İsa’ya olan imanlarından söz ediyor. Bu bizim de başlamamız gereken noktadır. Bugün dünyada başkalarına olan sevgilerinden sürekli söz eden birçok dindar insan vardır. Ancak onları biraz yoklarsanız, Rab İsa’ya iman etmediklerini görürsünüz. Böyle bir sevgi boş ve anlamsızdır. Öte yandan bazıları ise Mesih’e iman ettiğini söyler, ancak yaşamlarında sevginin kanıtını görmek için boşuna uğraşırsınız. Pavlus böyle bir durumda onların imanının içtenliğini sorgulardı. Kurtarıcı’ya duyulan iman gerçek olmalıdır ve bu iman, kişinin Tanrı’ya ve diğer insanlara olan sevgisiyle kanıtlanmalıdır.

Pavlus, Mesih İsa’ya iman etmekten söz ediyor. Bunu fark etmek çok önemlidir. Kutsal Kitap’ta Rab İsa Mesih daima imanın öncüsü olarak gösterilir. Birisi bir bankaya sonsuz bir iman ve güvenle bağlanabilir, ancak bu inanç banka güvenilir olduğu sürece geçerlidir. Banka iyi yönetilmiyorsa, bu inanç kendi başına kişinin parasının güvenliğini güvence altına alamaz. Ruhsal yaşamda da bu böyledir. Tek başına iman yeterli değildir. Bu iman, Rab İsa Mesih’e odaklanmalıdır. O, asla başarısız olamayacağına göre, O’na güvenen de asla düş kırıklığına uğramayacaktır.

Pavlus’un onların imanları ve sevgileri hakkında bir şeyler duymuş olması, onların gizli imanlılar olmadıklarını gösterir. Aslında Yeni Antlaşma, gizli imanlı olarak yaşamak isteyenleri pek teşvik etmez. Tanrı’nın sözüne göre, eğer bir kimse gerçekten Kurtarıcı’yı kabul ettiyse, Mesih’i başkalarıyla paylaşması kaçınılmaz olacaktır.

Koloseliler’in sevgisi tüm kutsallara ulaşmıştı. Sevgilerinde bölgesellik ya da mezhepçilik yoktu. Yalnızca kendi arkadaşlarını sevmediler; nerede gerçek imanlılar buldularsa, sevgileri oraya sıcak ve özgür bir şekilde aktı. Bu bize sevgimizin dar, kendi gurubumuza ya da kendi ülkemizin insanlarına sınırlı olmaması gerektiğini öğreten bir ders olmalıdır. Nerede bulunursa bulunsunlar Mesih’in çocuklarını tanımalı ve mümkün olan her yerde ilgimizi onlara göstermeliyiz.

1:5   Bu ayetin daha önceki ayetlerle nasıl bir bağlantı içinde olduğu çok açık değildir. 3.ayetle bağlantılı olabilir mi? Göklerde sizin için saklı bulunan umuttan dolayı şükrediyoruz. Ya da 4.ayetin son kısmıyla? Göklerde sizin için saklı bulunan umuttan dolayı tüm kutsalları seviyorsunuz. İkisi de olabilir. Elçi yalnız onların iman ve sevgilerinden ötürü değil, bir gün onların olacak olan miras için de şükrediyor olabilir. Öte yandan içinde bulundukları durum gereği, Mesih İsa’ya olan imanın ve kutsallara olan sevginin uygulandığı bir gerçektir. Her durumda Pavlus’un, Mesih inanlısının yaşamının üç ana erdemini sıraladığını görüyoruz: İman, sevgi ve umut. Bunlardan 1.Korintliler 13:13’de, 1.Selanikliler 1:3 ve 5:8’de de söz edilir. Lightfoot şöyle der: “İman geçmişe dayanır, sevgi bugün iş görür ve umut geleceğe bakar.”1

Bu ayette umut, beklemek ya da bir şey için sabırsızlanmak anlamında değil, tersine birinin umut ettiği şeydir; yani kurtuluşumuzun tamamlanması olan cennete alınışımızı ve sonsuz mirasımıza kavuşmamızı anlatır. Koloseliler daha önce, belki de Epafras onlara Müjde’yi vaaz ettiğinde, bu umut hakkında duymuşlardı. İşittikleri şey, bu umudu gerçeğinin bildirisinden… Müjde’den aldıkları yönündeydi. Burada Müjde, gerçek iyi haberin bildirisi olarak belirtiliyor. Pavlus bunu yazarken belki de Gnostikler’in sahte öğretişlerini düşünüyordu. Bir kişi “gerçeği” Tanrı’nın söz ettiği bir şey olarak tanımlamıştır (Yu.17:17). Müjde gerçektir, çünkü Tanrı’nın sözüdür.

1:6   Müjde’nin gerçeği Koloseliler’e de diğerlerine olduğu gibi ulaştı. Bu mutlak anlamda alınmamalıdır. Bu, dünyadaki her erkek ve kadının Müjde’yi duyduğu anlamına gelmez. Bu, her ulustan bir grup insanın kurtuluşun iyi haberini duyduğu anlamına gelir (Elç.2). Bu, aynı zamanda Müjde’nin herkes için olduğu ve kasıtlı bir sınırlama olmaksızın her yere yayılmakta olduğu anlamına da gelebilir. Pavlus ayrıca bunun getirdiği kaçınılmaz sonuçları da ortaya koyar. Müjde Kolose’de ve duyurulduğu bütün dünyada meyve vermekte ve yayılmaktaydı.2 Bu, Müjde’nin doğaüstü olduğunu göstermek için belirtilmiştir. Doğadaki bir bitki aynı anda hem büyüyüp hem meyve vermez. Çoğu kez meyve vermesi için budanması gerekir, çünkü eğer budanmazsa, bitkinin gücü meyve yerine dal ve yapraklara gider. Ancak Müjde her iki işi de aynı anda yapmaktadır. Hem insanların kurtuluşu ve kutsalların geliştirilmesi meyvelerini vermekte, hem de şehirden şehre, ulustan ulusa yayılmaktadır.

Bu, onu işittikleri ve Tanrı’nın lütfunu gerçekten anladıkları günden beri Koloseliler’in yaşamında da olmaktaydı. Kolose’deki topluluk hem sayıca büyüyor, hem de imanlıların yaşamlarında ruhsal bir gelişme oluyordu.

İlk yüzyılda birçoklarının düşündüğünün ötesinde büyük mesafeler alındı ve Müjde Avrupa’ya, Asya’ya ve Afrika’ya ulaştı. Ancak henüz tüm yeryüzüne yayıldığını söyleyemeyiz. Burada Tanrı’nın lütfu, Müjde bildirisinin çok güzel bir tanımı olarak kullanılır. Başka hangi ifade, Tanrı’nın gazabını hak eden günahlı insana ihsan edilen tanrısal lütfun güzel haberini daha iyi bir şekilde özetleyebilirdi ki!

1:7   Elçinin de açıkça belirttiği gibi imanlı olanlar Müjde’yi önce Epafras’tan duymuşlar ve ardından da yaşamlarında uygulamaya başlamışlardı. Epafras, onların adına Mesih’in güvenilir hizmetkârı ve sevgili emektaşıdır. Elçi Pavlus’un yüreğinde bir acılık ya da kıskançlık yoktu. Başka bir vaizin övülmesi onu rahatsız etmedi. Hatta Rab’bin diğer hizmetkârlarıyla ilgili memnuniyetini ilk açıklayan o oldu.

1:8   Pavlus, Koloseliler’in Ruh’tan kaynaklanan sevgisini de Epafras’tan duymuştu. Bu, yalnızca insansal bir sevgi değil, Tanrı’nın bizde yaşayan Ruhu aracılığıyla Rab ve O’nun halkı için verilen içten sevgiydi. Bu sözcük, bu mektupta Kutsal Ruh’a yapılan tek göndermedir.

1:9   Bütün bu şükranlardan sonra şimdi Pavlus kutsallar için özel bir şekilde dua etmeye başlıyor. Önceden de söz ettiğimiz gibi, elçinin dua konuları çoktu. Şunu da belirtmeliyiz ki, onun duaları her zaman Tanrı’nın belli bir yerdeki halkının gereksinimlerine tamamen uygundur. Genel sözlerle dua etmiyordu. Burada Koloseliler için 4 ayrı konuda dua etmektedir:

  1. Ruhsal anlayış
  2. Rab’be yaraşır bir yaşam
  3. Güç
  4. Şükreden bir ruh.

Ricaları arasında değersiz ya da cimrice bir şey yoktu. Bu, 9, 10 ve 11. ayetlerdeki tam, her, bütün sözcüklerinde özellikle belirginleşir.

  1. Tam bir bilgelik ve ruhsal anlayış (9.ayet);
  2. Her yönden hoşnut etmeniz (10.ayet);
  3. Her iyi işte (10.ayet);
  4. Her şeye sevinçle katlanıp sabredebilmeniz (11.ayet);
  5. Bütün kudretle (11.ayet).

Bunu işittiğimiz günden beri sözleri önceki ayetlerle bağlantılıdır. Bu, Epafras’tan duyduklarımızdan dolayı (4, 5, 8.ayetler) anlamına gelir. Elçi Kolose’deki kutsallar ve onların imanı, sevgisi ve umudu hakkında duyduğu andan beri onlar için dua etmeye başlamıştı. Öncelikle, onların tam bir bilgelik ve ruhsal anlayışla Tanrı’nın isteğini bütünüyle bilmelerini istiyordu. Onların Gnostikler gibi bilgiyle övünüp doyum bulmalarını istemedi. Sözünde açıklandığı üzere, Tanrı’nın isteğini tam olarak yaşamlarında bilmelerini istedi. Bu bilgi dünyasal ya da bedensel değil, bilgelik ve ruhsal anlayışla edinilen bir bilgiydi. Bilgelik, bilgiyi en iyi şekilde uygulayabilmek için, anlayış da Tanrı’nın isteğine uygun olan ve olmayan şeyleri görebilmek içindi.

1:10   9. ve 10. ayet arasında çok önemli bir bağlantı vardır. Neden Elçi Pavlus Koloseliler’in Tanrı’nın isteğini tam olarak bilmelerini istedi? Onların büyük ve ünlü vaizler ya da öğretmenler olabilmeleri için mi? Gnostikler’in arzuladığı gibi büyük kalabalıkları kendilerine çekebilmek için miydi? Hayır! Ruhsal bilgelik ve anlayışın asıl amacı, imanlıların Rab’be yaraşır biçimde yaşayıp O’nu her yönden hoşnut etmesidir. Burada rehberlikle ilgili önemli bir ders vardır. Tanrı, isteğini bizim merakımızı gidermek için açıklamıyor. Gurur ya da şevkimizi doyurmak amacını da taşımıyor. Bunu, Tanrı’yı hoşnut edecek şekilde yaşayalım diye açıklıyor.

Her iyi işte meyve vermek. Burada iyi bir nokta hatırlatılıyor. Bir insan iyi işlerle kurtuluş bulamaz, ama o iyi işlerini yerine getirsin diye kurtuluş bulur. Bazen, insanların kurtuluşu için iyi işler yapmalarının bir değerinin olmadığını gereğinden fazla vurgulayarak, Mesih inanlılarının iyi işlere önem vermediği gibi bir izlenim uyandırabiliriz. Bundan büyük bir hata olamaz! Efesliler 2:10’da şöyle yazılıdır: “Biz Tanrı’nın yapıtıyız, O’nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratıldık.” Yine Pavlus Titus’a şöyle yazar: “Bu güvenilir bir sözdür. Tanrı’ya iman etmiş olanların, kendilerini iyi işlere vermeye özen göstermeleri için bu konularda ısrarlı olmanı istiyorum…” (Tit.3:8).

Pavlus onların yalnızca her iyi işte meyve vermelerini değil, ayrıca Tanrı’yı tanımakta ilerlemelerini de istedi. Bu nasıl olur? Öncelikle Tanrı’nın sözünü iyi araştırmamız gerekir. Ardından O’nun öğretişlerine itaat etmemiz ve O’na imanla hizmet etmemiz gerekir. (Bu hizmet, en önde gelen konu gibi gözüküyor). Bunları yaptıkça Rab’bi daha derin bir şekilde tanıyacağız. “RAB’bi tanıyalım, RAB’bi tanımaya gayret edelim” (Hoş.6:3).

1.bölümde bilgiyle ilgili sözcüklerin tekrarına ve her kullanımla birlikte düşüncede kesin bir ilerlemenin olduğuna dikkat edin: 6.ayette, “Tanrı’nın lütfunu gerçekten anladılar.” 9.ayette, “Tanrı’nın isteğini” bildiler. 10.ayette, “Tanrı’yı tanımakta” ilerliyorlardı. Büyük olasılıkla ilki kurtuluşa, ikincisi Kutsal Kitap’ı öğrenmeye, üçüncüsü de hizmet ve imanlı yaşama ilişkindi. Sağlam bir öğretiş, kendini itaatkar bir hizmetle ortaya koyan, doğru bir yaşama yol açmalıdır.

1:11   Elçinin üçüncü duası, kutsalların O’nun yüce gücüne dayanarak bütün kudretle güçlenmeleridir. (İlerlemeye dikkat edin: tam olarak bilme 9.ayet, meyve verme 10.ayet, güçlenme 11.ayet). İmanlı bir yaşam yalnızca insani bir enerjiyle sürdürülemez. Doğaüstü bir gücü gerektirir. Böylece Pavlus, imanlıların Tanrı’nın diri Oğlu’nun gücünü bilmelerini; bunu O’nun yüce gücüne dayanarak bilmelerini istiyor. İstenilen yalnızca bu Yüce güçten biraz almaları değil, ona dayanmalarıdır. O’nun yüce gücü sınırsızdır; edilen duanın ufkunun da buna paralel olarak geniş olması gerekir.

Peake şöyle der:

“Donatılan güç, alıcının gereksinimiyle orantılı olmayıp tanrısal kaynakla orantılıdır.” 3

Pavlus, Mesih inanlılarının bu güce niçin sahip olmalarını istedi? Onların çıkıp olağanüstü mucizeler yapması için mi? Ya da ölüleri diriltmeleri, hastaları iyileştirmeleri ve cinleri kovmaları için mi? Yanıt yine “hayır”dır. Bu güç, Tanrı’nın çocuğu her şeye sevinçle katlanıp sabredebilsin diye verildi. Bu, dikkat çekici bir durumdur! Günümüzde bazı inanlılar arasında bilinmeyen dillerle konuşma, hastaları iyileştirme gibi yankı uyandıran işlere büyük önem verilmektedir. Ancak içinde yaşadığımız bu çağda bundan daha büyük bir mucize söz konusudur: Bu da, Tanrı’nın bir çocuğunun sabırla acılara katlanıp tüm bu sıkıntılara karşı şükürle yanıt verebilmesidir!

1.Korintliler 13:4’te acı çekme şefkatle ilişkiliyken burada sevinçle ilişkilidir. Biz de acı çekiyoruz, çünkü yaradılışın inlemesine ortak olmaktan kaçamayız. Sevinci korumak ve başkalarına karşı şefkatli olmak Tanrı’nın gücünü gerektirir ve imanlının zaferi buradadır. Sabretmek ile katlanmak arasındaki fark şudur: Birisi yakınmadan dayanmak, diğeriyse karşılık vermeden dayanmaktır. Tanrı’nın lütfunun imanlının yaşamında gerçekleştirdiği en büyük başarılardan biri, kişinin acıya sabredebilmesi ve bu sıkıntının ortasındayken bile Tanrı’yı yüceltmesidir.

1:12   Bu ayette geçen şükretme (orijinal sözcük çoğuldur) sözcüğü Pavlus için değil, Koloseliler için kullanılmaktadır. Pavlus yalnızca onların bütün kudretle güçlenmeleri için değil, ayrıca şükran dolu bir ruha sahip olmaları, onların kutsalların ışıktaki mirasına ortak olmaya yeterli kılan Baba’ya olan minnettarlıklarını açıklamaktan geri kalmamaları için de dua ediyor. Adem’in çocukları olarak cennetin görkemine katılmaya layık değildik. Aslında kurtulmamış kişiler bir şekilde cennete gidebilselerdi, bırakın bundan zevk almayı daha çok acınacak halde olurlardı. Kurtuluş güvencesi olan kişiler cennete girecekleri için şanslı olabilirler. Ama Rab İsa’ya iman eden bizler bile kişisel olarak cennete layık değiliz. Sahip olduğumuz ve bizi yüceliğe götüren tek hak, Rab İsa Mesih’in kişiliğinde bulduğumuz haktır.

O’na sığınırım,
Başka sığınak bilmem,
Yüceliğin yaşamış olduğu
İmmanuel’in ülkesinde bile.
     — Anne Ros Cousin

Tanrı birini kurtardığı zaman hemen o kişiyi lütfuyla cennete layık duruma getirir. Bu, Mesih sayesindedir. Hiçbir şey bunu daha mükemmel kılamaz. Dünyada hizmet ve itaat ederek geçirilmiş uzun bir ömür bile kişiyi kurtulduğu güne oranla cennete daha layık hale getiremez. O’nun kanıyla yüceliğe hak kazanırız. Işıkta mirasımız olduğuna ve “cennette saklı” olduğuna göre biz, dünyadaki imanlılar “mirasımızın garantisi” olarak Kutsal Ruh’a sahibiz. Böylece şimdi “Ruh’un ilk meyvelerinden” yararlanırken, ileride olacaklar için de sevinebiliriz.

1:13   Tanrı “kutsalların ışıktaki mirasına ortak olmaya yeterli kılarak” bizi karanlığın hükümdarlığından kurtarıp sevgili Oğlu’nun egemenliğine aktardı (1Yu.2:11 ile krş.). Bu, Mısır’dan Çıkış’ta kaydedildiği gibi İsrail’in çocuklarının deneyimiyle de betimlenebilir. Mısır’da yaşıyor ve ustalarının kamçıları altında eziyet çekiyorlardı. Tanrı harika bir şekilde araya girerek onları bu korku dolu kölelikten kurtarıp vaat edilen ülkeye götürmek üzere çöle yolladı. Benzer şekilde biz günahkârlar da Şeytan’ın köleleriyken Mesih aracılığıyla onun bağlarından kurtarıldık ve şimdi Mesih’in egemenliğindeyiz. Şeytan’ın egemenliği karanlıktır; ışık, sevinç ve sıcaklık yoktur. Oysa Mesih’in egemenliği sevginin egemenliğidir ve üçünü de içerir.

Kutsal Kitap’ta Mesih’in egemenliği değişik şekillerde gözükür. Yeryüzüne ilk geldiğinde İsrail ulusuna bir krallık sundu. Yahudiler kendilerine baskı yapan Romalılar’dan kurtulmak istediler, ancak günahlarından tövbe etmek istemediler. Mesih yalnızca Kendisiyle ruhsal olarak doğru bir ilişki içinde olan bir grup kişi üzerinde hüküm sürebildi. Bu, onlara açıkça söylenince Krallarını reddedip O’nu çarmıha gerdiler. O zamandan beri Rab İsa göktedir ve biz bu krallığa gizemli bir şekilde sahibiz (Mat.13). Bu, krallığın gözle görünür bir durumda olmadığı anlamına gelir. Kral ortada yoktur. Ancak bu çağda Rab İsa Mesih’i Adil Yöneticileri olarak kabul edenler, O’nun egemenliğinin halkı olacaklardır. Yakında Rab İsa dünyaya dönüp Yeruşalim’in başkent olacağı egemenliğini kuracak ve bin yıl hüküm sürecektir. Mesih bu sürenin sonunda tüm düşmanlarına boyun eğdirip egemenliği Baba Tanrı’ya teslim edecektir. Bu da sonsuzluklar boyunca sürecek olan egemenliği başlatmış olacaktır.

1:14   Pavlus, Tanrı’nın Oğlu’nun sevgisinden söz ettikten sonra, Tanrı’nın sözünde Rab İsa’nın işi ve kişiliğiyle ilgili en önemli bölümlerden birine geçer. Şimdi inceleyeceğimiz ayetlerde Pavlus’un dua etmeyi bitirmiş olup olmadığını anlamak zordur. Bu çok önemli değildir, çünkü bu ayetler tam dua olmasa da, kesinlikle tam bir tapınmadır.

Sturz şu noktaya dikkatimizi çeker: “İsa Mesih’i diğerlerinden daha fazla öven bu harika bölümde O’nun adı, herhangi bir biçimde, bir kez bile geçmez.” Bir anlamda bu çok önemliyse de, çok da şaşıracak bir şey değildir. Bize verilen bu tanıma kutsal Kurtarıcımız’dan başka kim uyabilir ki? Bu bölüm bize Meryem’in bahçıvana sorduğu soruyu anımsatır: “Efendim, eğer O’nu sen götürdünse, nereye koyduğunu bana söyle de gidip O’nu alayım” (Yu.20:15). Meryem, O’nun adını anmamıştı. Aklında yalnızca bir Kişi vardı.

Mesih ilkin, kendisinde kurtuluşa, günahlarımızın bağışına sahip olduğumuz kişi olarak takdim edilir.4 Kurtuluş, günaha kölelik pazarından satın alınma eylemini anlatır. Rab İsa bize bir fiyat etiketi koymuş gibiydi. Bize verdiği değer neydi? Şöyle demişti: “Onlara öylesine değer veriyorum ki, satın almak için kendi kanımı akıtmaya razıyım.” Bu şekilde inanılmaz bir paha ile satın alındığımıza göre artık, satın alınmış olduğumuz, kendimize ait olmadığımız açıkça ortadadır. Dolayısıyla artık kendi isteğimize göre yaşamamalıyız. Yale Üniversitesi’nden Borden, eğer yaşamlarımızı kendimiz yönetirsek, bize ait olmayan bir şeyi aldığımızdan hırsız sayılmamız gerektiğini belirtir!

O bizi yalnızca kurtarmadı, günahlarımızın bağışlanmasını da sağladı. Bu, Tanrı’nın günah borcumuzu sildiği anlamına gelir. Rab İsa cezayı çarmıhta ödedi ve bunun asla tekrar ödenmesi gerekmez. Hesap kapanmıştır. Tanrı bağışlamakla kalmayıp, doğu batıdan ne kadar uzaksa, isyanlarımızı da bizden o kadar uzaklaştırdı (Mez.103:12).

C. Topluluğun Başı Olan Mesih’in Yüceliği (1:15-23)

1:15   İzleyen dört ayette İsa Mesih şu şekilde tanımlanır:

  1. Tanrı’yla ilişkisi açısından (15.ayet)
  2. Yaratılışla ilişkisi açısından (16,17.ayet) ve
  3. Toplulukla ilişkisi açısından (18.ayet).

Rab burada görünmez Tanrı’nın görünümü olarak tanımlanıyor. Görünüm iki düşünceyi içerir. Birincisi, Rab İsa’nın bize Tanrı’nın neye benzediğini göstermesidir. Tanrı Ruh’tur ve görünmez. Ancak Mesih’in kişiliğinde Tanrı kendisini ölümlü gözlere görünür hale getirdi. Rab İsa görünmez Tanrı’nın görünümüdür. O’nu görmüş olan Baba’yı görmüştür (Yu.14:9’a bkz.). Görünüm sözcüğünde “temsilci” anlamı da vardır. Başlangıçta Tanrı kendisini temsilen Adem’i yaratmıştı, ancak Adem başarısız oldu. Sonra da Tanrı kendisini temsilen biricik Oğlu’nu, insanlara olan sevgisini açıklaması için gönderdi. O, bu anlamda Tanrı’nın görünümüdür. Görünüm sözcüğü özgün metinde, imanlıların Mesih’e benzediğini belirten 3.bölüm 10.ayette de kullanılır.

Mesih aynı zamanda bütün yaratılışın ilk doğanıdır; yani “yaratılmışların” ilkidir. Bu ne anlama gelir? Bazı sahte öğretmenler Rab İsa’nın kendisinin de yaratılmış olduğunu, Tanrı’nın ilk yarattığı kişi olduğunu öne sürerler. Bazıları daha da ileri giderek O’nun Tanrı’nın eliyle yaratılanların en büyüğü olduğunu söyler. Hiçbir şey Tanrı’nın sözünde öğretilene bu kadar ters olamaz.

“İlk doğan” ifadesi Kutsal Kitap’ta en az üç değişik anlama gelir. Luka 2:7’de Meryem’in ilk doğan oğlu ifadesi sözcük anlamıyla kullanılır. Orada belirtilen, Rab İsa’nın onun doğurduğu ilk çocuk olduğudur. Mısır’dan Çıkış 4:22’deyse mecazi anlamda kullanılır: “İsrail benim ilk oğlumdur.” Bu ayette söz konusu olan, doğum yapma eylemi olmayıp Rab’bin planları ve amaçları doğrultusunda Tanrı’nın İsrail ulusuna verdiği özel önemdir. Son olarak Mezmur 89:27’de “ilk doğan” sözcüğü bir üstünlüğü, yukarıda oluşu ve tekliği belirtir. Orada Tanrı Davut’u ‘ilk doğanı’ yapacağını, yani yeryüzündeki diğer krallardan daha üstün kılacağını söylüyor. Aslında Davut bedensel olarak Yesse’nin son oğluydu. Ancak Tanrı ona üstün, özel ve şerefli bir yer vermeye kararlıydı.

Koloseliler 1:15’te bütün yaratılışın ilk doğanı derken kastedilen de bu değil midir? Rab İsa Mesih Tanrı’nın biricik Oğlu’dur. Bir anlamda tüm imanlılar Tanrı’nın oğullarıdır, ancak Rab İsa, Tanrı’nın bir başkası için geçerli olmayacak şekilde Oğlu’dur. O, tüm yaratılanlardan önce vardı ve hepsinden üstün bir durumdadır. Bu, üstünlük ve egemenlik konumudur. Bütün yaratılışın ilk doğanı ifadesinin burada doğum olayıyla bir ilgisi yoktur. O’nun, sonsuz bir ilişki gereği Tanrı’nın Oğlu olduğunu belirtir. Basit bir zaman ilişkisi değil, konum önceliği söz konusudur.

1:16   Sahte öğretmenler 15.ayeti Rab İsa’nın yaratılmış bir varlık olduğunu öğretmek için kullanmışlardır. Sapkın inançtakilerin kullandığı Kutsal Kitap bölümleri çoğu kez onların iddialarını çürütür. Burada olan da budur. 16.ayet Rab İsa’nın yaratılmış bir varlık değil, bizzat yaratıcı olduğunu kesin bir şekilde belirtir. Bu ayette evrendeki her şeyin O’nda yaratıldığını ve ayrıca O’nun aracılığıyla ve O’nun için yaratılmış olduğunu öğreniyoruz. Bu sözcüklerin her biri değişik bir düşünceyi anlatır. İlkin her şeyin O’nda yaratıldığını okuyoruz. Buradaki düşünce, yaratma gücünün O’nun varlığında olduğudur. Mimar O’ydu. Ayetin sonraki bölümünde her şeyin O’nun aracılığıyla yaratıldığını görüyoruz. Bu, yaratılışta O’nun Aracı olduğunu gösteriyor. Ayrıca her şey O’nun için yaratılmıştı.

Pavlus, yerde ve gökte her şeyin Mesih aracılığıyla yaratıldığını vurgulamaya dek götürür işi. Bu, O’nun bazı şeyleri yaratmakla birlikte, başlangıçta kendisinin yaratılmış olduğunu ileri sürenlere hiçbir kaçış noktası bırakmaz.

Ardından elçi, Rab’bin yaratma işinin görünen ve görünmeyen şeyleri kapsadığını belirtir. Görünen sözcüğü bir açıklama gerektirmez, ancak Elçi Pavlus kuşkusuz görünmeyen sözcüğünün merak uyandıracağının farkındaydı. Dolayısıyla hemen görünmeyen şeylerle kastettiğinin ayrıntılarını verir. Bunlar tahtlar, egemenlikler, yönetimler ve hükümranlıklardır. Bu akıllı varlıklar arasındaki derece farklarını tam bilmesek de, sanırız bu terimler bazı melek benzeri varlıklara işaret etmektedir.

Gnostikler’in öğrettiğine göre Tanrı ile madde arasında değişik sınıf ve derecelerde ruhsal varlıklar vardı ve Mesih de bu sınıfların birine aitti. Günümüzün ruhçuları ise, İsa Mesih’in altıncı küreye ait gelişmiş bir ruh olduğunu söylerler. Yehova Şahitleri, Rabbimiz’in dünyaya gelmeden önce yaratılmış bir melek olduğunu ve baş melek Mikail’den başkası olmadığını kabul ederler! Pavlus burada, onların bu saçma iddialarını, Rab İsa Mesih’in meleklerin, hatta tüm varlıkların, görünen ve görünmeyen şeylerin Yaratıcısı olduğunu açık ve seçik bir şekilde belirterek çürütüyor.

1:17   Her şeyden önce var olan O’dur ve her şey varlığını O’nda sürdürmektedir. Pavlus, “O’nun her şeyden önce var olduğunu” söylüyor; “var olmuş olduğunu değil.” Şimdiki zaman Kutsal Kitap’ta sık sık tanrısallığın zamana bağlı olmadığını belirtmek için kullanılır. Örneğin Rab İsa şöyle demişti: “İbrahim doğmadan önce ben varım” (Yu.8:58).

Rab İsa yalnızca tüm yaratılanlardan önce var olmadı, ayrıca her şey varlığını O’nda sürdürmektedir. Bunun anlamı, O’nun evrenin Devam Ettiricisi ve daimi hareketin Kaynağı olduğudur. O yıldızları, güneşi ve ayı kontrol etmektedir. O burada yeryüzündeyken de, evrenin düzenli bir şekilde işlemesini sağlayan yasaları kontrol ediyordu.

1:18   Rab İsa’nın egemenliği yalnızca doğal evreni kapsamaz, ayrıca ruhsal evrene de uzanır. Bedenin, yani kilisenin başı O’dur. Bu çağda Rab İsa’ya inanan herkes Mesih’in bedenini, yani inanlılar topluluğunu oluşturur. Nasıl insan bedeni kişinin kendisini gösterme yoluysa, Mesih’in bedeni de O’nun bu yeryüzünde sahip olduğu ve öylece kendini dünyaya gösterdiği araçtır. Kendisi de bu bedenin başıdır. Baş rehberlik eder, buyurur, kontrol eder. O, topluluktaki en üstün yeri alır.

O başlangıçtır. Bunun, yeni yaratılışın, ruhsal yaşamın kaynağının başlangıcı olduğunu anlıyoruz (Va.3:14’e bkz.). Bu, ölüler arasından ilk doğan ifadesiyle daha da açıklığa kavuşur. Burada yine, Rab İsa’nın ölüler arasından ilk dirilen olduğunun kastedilmediğini vurgulamak gerekir. Yeni Antlaşma’da olduğu gibi Eski Antlaşma’da da ölümden dirilme olayları olmuştu. Ancak Rab İsa ölmemek üzere dirilen ilk kişiydi; O yüceltilmiş bir bedenle dirilenlerin ilkiydi ve O yeni bir yaratılışın Başı olarak dirilmişti. O’nun dirilişi benzersizdir ve O’na inanan herkesin de dirileceğinin güvencesidir. Bu O’nun ruhsal alemdeki üstünlüğünü ilan eder.

Alfred Mace bunu şöyle dile getirir:

Mesih’in hiçbir benzeri yoktur. O, “bütün yaratılışın ilk doğanıdır”, çünkü her şeyi O yaratmıştır (Kol.1:15-16). Göksel ve kurtuluş bulmuş Tanrı’nın ev halkı ile ilgili olarak da ölüler arasından ilk doğandır. Böylece yaratılış ve kurtuluş, kimliğinden ve yaptığı işten ötürü yüceliği O’na verir; “O, her şeyde ilk yeri alır.” O her yerde birinci olandır. 5

Böylece Rab İsa iki türlü üstünlüğe sahiptir. İlkin yaratılışta, sonra da kilisede. Tanrı O’nun her şeyde ilk yeri almasını istedi. Bu, Pavlus’un zamanında (ve günümüzde bile) Mesih’i Tanrılığından mahrum etmeye ve yüce ama yaratılmış bir varlık yapmaya çalışanlara çok iyi bir yanıttır.

Her şeyde ilk yeri alsın kısmını okuyunca kendimize ancak şöyle sorabiliriz: “O benim yaşamımda da ilk yeri alıyor mu?”

1:19   Darby 19.ayeti şöyle çevirir: “Tanrı, tüm doluluğunun O’nda bulunmasından hoşnut kaldı.” King James geleneğine bağlı olanlar ise bunu, sanki zamanın bir kesitinde Baba’nın, tüm doluluğunun Oğul’da bulunmasından hoşnut olduğu şeklinde alırlar. Asıl anlamı ise Tanrı’nın doluluğunun daima Mesih’te bulunduğudur.

Gnostikler kendi yorumlarınca, Mesih’in zincirin gerekli bir halkası, Tanrı’ya giden yolun “yarısındaki ev” olduğunu öğretiyorlardı. Ancak ileride daha iyi başka halkalar da vardı. Onlar, “O’nun yolundan devam edin, doluluğa ulaşacaksınız” diyorlardı. Pavlus ise “Hayır, Mesih’in kendisi doluluğumuzdur” diyor.

Tüm doluluk Mesih’te bulunur. Buradaki bulunma sözcüğü geçici bir ziyareti değil, sürekli bir bulunmayı6 ifade eder.

1:20   19.ayet 20.ayetle şöyle bir bağlantı içindedir: “Mesih’in çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla her şeyi kendisiyle barıştırmaya razı oldu.” Başka bir deyişle Tanrı’nın tek isteği tüm doluluğun Mesih’te bulunması değil (19.ayet), ayrıca Mesih aracılığıyla her şeyi kendisiyle barıştırmaya razı olmasıydı.

Bu bölümde iki barıştırma olayından söz edilir: 1) Her şeyin barıştırılması (20.ayet) ve 2) Kişilerin barıştırılması (22.ayet). İlki gelecekte olacaktır, ikincisi ise Mesih’e inanan herkes için geçmişte kalmıştır.

BARIŞTIRMA ÜZERİNE ARASÖZ

Barıştırmak, bir ilişkiyi doğru ya da normal haline getirmek, daha önce düşmanlık olan yerde esenliği hakim kılmak anlamlarını taşır. Kutsal Kitap hiç bir zaman Tanrı’nın insanla barıştırılmasından söz etmez, ancak insanın Tanrı’yla barıştırılmasından söz eder. Benliğe dayanan düşünce Tanrı’ya karşı düşmanlıktır (Rom.8:7), bu nedenle insanın barıştırılmaya gereksinimi vardır.

Günah dünyaya girdiğinde, insan Tanrı’ya karşı düşmanca bir tavır takındı. Dolayısıyla da barıştırılmaya gereksinim duyar hale geldi.

Ancak günah, yalnızca insanlığı değil, tüm yaratılışı etkiledi.

  1. Geçmişte bazı melekler de günah işledi. (Bununla birlikte Tanrı sözünde bu meleklerin Tanrı’yla barıştırılacağına ilişkin hiçbir şey yoktur. Onlar, “çözülmez bağlarla bağlanarak karanlığa hapsedilmişlerdir” Yahuda 6). Eyüp 4:18’de de Elifaz Tanrı’nın, meleklerinde de hata bulur.
  2. Günahın yeryüzüne girişi hayvanları da etkilemişti: “Yaratılış, Tanrı çocuklarının ortaya çıkmasını büyük özlemle bekliyor. Çünkü yaratılış amaçsızlığa teslim edildi. Bu da yaratılışın isteğiyle değil, onu amaçsızlığa teslim eden Tanrı’nın isteğiyle oldu. Çünkü yaratılışın, yozlaşmaya köle olmaktan kurtarılıp Tanrı çocuklarının yüce özgürlüğüne kavuşturulması umudu vardı. Bütün yaratılışın şu ana dek birlikte inleyip doğum ağrısı çektiğini biliyoruz” (Rom.8:19-22). Hayvanların hastalanması, acı çekmesi ve ölmesi gerçeği onların da günahın lanetinden muaf olmadıklarının kanıtıdır.
  3. Adem günah işledikten sonra Tanrı toprağı da lanetlemişti (Yar.3:17). Bunun kanıtları da zararlı otlar ve dikenlerdir.
  4. Eyüp kitabında Bildad bize, yıldızların bile O’nun gözünde temiz olmadıklarını (Eyü.25:5) söyler; dolayısıyla günah yıldızlar alemini de etkilemiştir.
  5. İbraniler 9:23, gökteki şeylerin daha iyi kurbanlarla temiz kılınması gerektiğini bildirir. Burada söylenmek istenenin ne olduğunu tam bilmiyoruz, ancak bu, belki de kardeşlerin suçlayıcısı olarak Tanrı’ya yaklaşan Şeytan’ın varlığı yüzünden gökteki şeylerin kirlenmiş olduğunu ima etmektedir (Eyü.1:6,7; Va.12:10). Bazıları bu bölümün Tanrı’nın bulunduğu yere göndermede bulunduğunu düşünmektedir. Bu, Şeytan’ın Tanrı’ya yıldızlara ait alanlardan yaklaştığı düşüncesini akla getirir. Durum her ne olursa olsun, herkes Tanrı’nın tahtının günahla kirletilmediği konusunda aynı düşüncededir.

Mesih’in ölmesinin ardındaki nedenlerden biri, kişilerin ve her şeyin Tanrı’yla barıştırılmasını mümkün kılmaktı. Bunu yapabilmek için düşmanlık ve yabancılığın nedenini ortadan kaldırmak zorundaydı. Mesih bunu, günah sorununu, Tanrı’yı tümüyle memnun edecek bir biçimde hallederek yerine getirdi.

Barıştırmanın kapsadığı alan, Koloseliler 1.bölümde aşağıdaki gibi belirtilir: 1) Rab İsa Mesih’e iman edenlerin hepsi zaten Tanrı’yla barıştırılmıştır (21.ayet). Mesih’in barıştırma işi tüm insanlar için yeterli ise de, yalnızca bundan yararlananlar için barıştırılma geçerli olacaktır (20.ayet). Burada, günahla kirletilmiş olan hayvanlara ve cansız maddelere göndermede bulunulur. Şeytan’a, diğer düşmüş meleklere ya da inanmayan insanlara değil… Onların kötü sonu Kutsal Kitap’ta açıkça belirtilmiştir.

Barıştırmanın “yerin altındaki şeylere” kadar uzandığı belirtilmez. Barıştırılma ve boyun eğdirme arasında fark vardır. Boyun eğdirme, Filipililer 2:10’da şöyle tanımlanır: “İsa’nın adı anıldığında gökteki, yerdeki ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün.” Ya da Darby’nin çevirisine göre: “Gökteki, yerdeki ve cehenneme ait varlıklar diz çöksün.” Düşmüş olan melekler dahil tüm yaratıklar sonuçta Rab İsa’nın önünde diz çökeceklerdir, ancak bu, onların barıştırılacakları anlamına gelmez. Bunu vurgulamamızın nedeni, Koloseliler 1:20’nin sahte evrensel kurtuluş öğretisini desteklemek için kullanılmasıdır. Bu öğreti, sonuçta Şeytan’ın, düşmüş meleklerin ve iman etmeyenlerin de Tanrı’yla barıştırılacağını öne sürer. 20.ayet, barıştırmayı yerdeki ve gökteki şeylerle sınırlar. “Toprağın altındaki” ya da şeytani şeyler buna dahil edilmemiştir.

1:21   Pavlus Koloseliler’e, barıştırma işinin tamamlanmış olduğunu hatırlatıyor. Koloseliler Rab’be gelmeden önce, yaptıkları kötülükler yüzünden Tanrı’ya yabancı ve düşman olan günahlılardı (Ef.4:17,18). Barıştırılmaya çok büyük bir gereksinim duyuyorlardı ve eşsiz lütfuyla Rab İsa Mesih gerekli girişimde bulundu.

1:22   O, öz bedenin ölümü sayesinde onları barıştırdı. Bu, O’nun yaşamı değil, ölümüyle olmuştu. Öz bedeni ifadesi açıkça, Rab İsa’nın bu barıştırma işini gerçek bir insan bedeninde çarmıhta ölerek başardığı anlamına gelir (Gnostikler’in iddia ettiği gibi ruhsal bir varlık olarak değil). Kurtuluşu başarmak için Mesih’in beden almasının gerekliliğini belirtilen İbraniler 2:14-16 ile karşılaştırın. Gnostik düşünce bunu reddeder.

Bu barıştırmanın harika sonucu şu sözlerle açıklanır: Sizi Tanrı’nın önüne kutsal, lekesiz ve kusursuz olarak çıkarmak için. Bu ne harika bir lütuftur ki, tanrısız günahlıları geçmiş kötü yaşamlarından kurtarıp bereket dolu bir yaşama aktarır!

C.R. Erdman ise şöyle der:

“Mesih’te, yakın olan, ilgilenen, işiten, acıyan ve kurtaran bir Tanrı vardır.” 7

Mesih’in, halkıyla ilgili olarak gerçekleştirdiği barıştırma işinin tam etkisi, gelecekteki bir günde, yani biz, Baba Tanrı’nın önüne günahsız, lekesiz, suçlanmaksızın çıkarılıp tek gerçek olan Mesih’e sevinçle tapındığımızda görülecektir (Va.5).

1:23   Elçi Pavlus, Tanrı’nın birçok çocuğunu şaşırtan yeter ki8 sözcüğüyle başlayan bölümlerden birini ekliyor. Bu ayet ilk bakışta, kurtuluşumuzun devamlılığının imanda devam etmemize bağlı olduğunu söylüyormuş gibi gözükür. Eğer bu doğruysa, bu ayet, Tanrı sözünün diğer bölümleriyle, örneğin Mesih’in hiçbir koyunun asla mahvolmayacağını belirten Yuhanna 10:28,29 gibi ayetle nasıl uyuşabilir? Bu soruya yanıt ararken önce şunu belirtmeliyiz ki, imanlının sonsuz güvenliği Yeni Antlaşma’nın sayfalarında açıkça belirtilmiş ve kutsanmış bir gerçektir. Bununla birlikte Kutsal Kitap, bu ayette de olduğu gibi, gerçek imanın kalıcı olma niteliğinin olduğunu ve gerçekten Tanrı’dan doğan birinin sona dek sadık kalacağını da öğretmektedir. Devamlılık, gerçek olmanın bir kanıtıdır. Elbette her zaman günaha geri dönüş tehlikesi vardır, ancak bir Mesih inanlısı yalnızca yeniden kalkmak üzere düşer (Özd.24:16). İmanını terk etmez.

Tanrı’nın Ruhu, Mesih’e imanlarını belirtenlerin gerçeğe uygun yaşamalarını sağlamak için, “eğer” ya da “yeter ki” diye başlayan bazı ayetleri Tanrı sözüne eklemeyi uygun görmüştür. Bu ayetlerde geçen mesajların gücünü azaltacak herhangi bir şey söylemeyi istemeyiz. Birinin dediği gibi: “Kutsal Kitap’taki bu ‘eğer’ler Mesih inanlısı olduklarını söyleyenlerin canları için iyi birer sınamadır.”

Pridham bu ayetlerle ilgili şu yorumu yapar:

 Sözü dikkatle inceleyen bir okuyucu, Ruh’un alışkanlığının, ismen imanlı olduklarını söyleyenlerin yıkıma uğrayacağını ima eden uyarılarla, tam ve mutlak lütuf ilkelerine eşlik etmek olduğunu anlayacaktır.

…Bu uyarılar içten iman etmeyenleri çok rahatsız ederken, Tanrı’ya ait bir kişi bunu ilaç gibi isteyerek alır.

…Buradaki öğretilerin amacı, imanı teşvik etmek, kendine güvenen, kayıtsız ismen imanlılara ise ayıplamaktır. 9

Elçi, Koloseliler’e Müjde’nin verdiği umuttan kopmamalarını söylerken, kuşkusuz aklında Gnostikler de vardı. Epafras’tan öğrendikleri gibi, imanda temellenip yerleşmiş olarak kalmaları gerekiyordu.

Pavlus yeniden Müjde’nin göğün altındaki bütün yaratılışa duyurulduğundan söz eder. Müjde tüm yaratılışa duyurulmaktadır, ancak henüz her yaratığa ulaşmamıştır. Pavlus, Müjde’nin tüm dünyaya duyurulmuş olmasını, onun gerçek olduğunun kanıtı olarak görüyor. Bu da, Müjde’nin dünyanın her yerindeki insanların gereksinimlerine yanıt verdiğinin bir kanıtıdır. Bu ayet, o sırada dünyada bulunan herkesin Müjde’yi duymuş olduğu anlamına gelmez. Bu, o zamanlarda bitmiş olan değil, sürmekte olan bir işti. Ayrıca Müjde, Akdeniz çevresine ulaşmış durumdaydı.

Pavlus kendisinden, Latince kökenli ve ‘hizmet eden’ anlamına gelen hizmetkâr olarak söz eder. Bu sözde bir resmilik yoktur. Yüce bir görevden daha çok, alçakgönüllü bir hizmeti belirtir.

Ç. Pavlus’a Verilen Görev (1:24-29)

1:24   Birinci bölümün son altı ayeti Pavlus’un hizmetini anlatır. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, tüm bu olaylar sırasında acı çekilmişti. Tutukevinden yazarken Pavlus, kutsallar için acı çektiğime şimdi seviniyorum diyebilir. Rab İsa Mesih’in bir hizmetkârı olarak, sayısız zorluklar, zulümler ve acılar çekmeye çağrılmıştı. Onun için bu bir ayrıcalıktı – Mesih’in çektiği sıkıntılardan eksik kalanları tamamlama ayrıcalığı. Elçi bununla ne anlatmak istiyor? Öncelikle şunu belirtelim ki bu, Rab İsa Mesih’in çarmıhta çektiği kefaret edici acıyı kastetmez. Bu acı bir kerede ve herkes için çekilip tamamlandı, artık kimse bunları paylaşamaz. Ancak Rab İsa, bir anlamda, halen daha acı çekmektedir. Tarsus’lu Saul, Şam yolunda yere yıkıldığında, “Saul, Saul neden bana zulmediyorsun?” diye gökten bir ses işitmişti. Saul bilinçli bir şekilde Rab’be zulmetmiyor, yalnızca Mesih inanlılarına zulmediyordu. Ancak sonradan, imanlılara zulmederken onların Kurtarıcısı’na zulmettiğini öğrendi. Gökteki Baş (İsa Mesih), yeryüzündeki Bedeni’nin (İnanlılar topluluğu) çektiği acıyı hisseder.

Böylece Elçi Pavlus, Mesih’in yeryüzünde sürmekte olan sıkıntılarının bir parçası olarak, Rab İsa’nın hatırı için imanlıların çekmesi gereken sıkıntılara değinmektedir. Bu acılar, O’na atılan iftiralar hatırına, doğruluğun ve Müjde’nin hatırına olan acıları içerir.

Ancak Mesih’in sıkıntıları yalnızca Mesih için çekilen sıkıntılar değildir. Ayrıca Kurtarıcı’nın yeryüzündeyken çektiği acıların çok daha küçük oranda, benzerini de içermektedir.

Elçinin kendi bedeninde çektiği sıkıntılar, Mesih’in bedeni, yani kilise uğruna çektiği sıkıntılardı. Kurtulmamış kişilerin çektiği acılar bir anlamda amaçsızdır. Bu acılara ilişik yüce bir değer söz konusu değildir. Yalnızca sonsuza dek sürecek cehennem acılarını çağrıştırırlar. Ancak Mesih için acı çektiklerinde Mesih de gerçekten onlarla birlikte acı çeker.

1:25   Hizmetkârı oldum. Pavlus bu ifadeyi 23.ayetin sonunda da kullanmıştı. Şimdi onu yineliyor. Bununla birlikte bu iki kullanım arasında bir fark vardır. Elçi iki yönlü bir hizmette bulunuyordu: Birincisi, Müjde’yi duyurmakla görevliydi (23.ayet); ikincisi de, kilisenin harika sırrını öğretmeye gönderilmişti (25. ayet). Mesih’in her gerçek hizmetkârı için buradan çıkarılacak bir ders vardır. Bizden beklenen, yalnızca insanları Müjde aracılığıyla Mesih’e yöneltmek ve onları kendi başlarına bırakmak değildir. Tersine bizden, Müjde yayma çabalarımızı, yeni iman edenlerin imanlarında gerçekten gelişebilecekleri yerel kiliselerin oluşturulmasına yöneltmemiz beklenmektedir. Rab yeni imanlıların, büyüyüp gelişebilecekleri ruhsal beslenme istasyonlarına yöneltilmelerini ister.

Dolayısıyla, Koloseliler 1.bölümde şunları görüyoruz:

  1. Mesih’in iki yönden üstünlüğü
  2. Mesih’in iki yönlü barıştırması
  3. Pavlus’un iki yönlü hizmeti.

25.ayette Pavlus, “hizmetkârı oldum” derken Müjde’yi değil, kilise ile ilgili olan hizmetine göndermede bulunuyor. Bu, onu izleyen ifadeden de bellidir: Tanrı’nın sizin yararınıza bana verdiği görevle… Görevli, birinin iş ya da mallarıyla ilgilenen kişidir. Pavlus, kilisenin yüce gerçeğinin özel bir şekilde kendisine emanet edildiği bir görevliydi. O, Mesih’in Bedeni’nin sırrının açıklandığı tek kişi değildi, ancak bu harika gerçeği diğer uluslara iletmekle görevlendirilmiş olan kişiydi. Bu, Mesih’le ilişkisi açısından kilisenin eşsiz konumunu, onun yönetilişini, kurallarını, farklı bir şekilde verdiği umudu, sonuçta olacak şeyleri, topluluğun yaşamıyla ilgili diğer gerçekleri ve Tanrı’nın Pavlus ve diğer elçilere verdiği buyrukları içerir.

Sizin yararınıza bana verdiği derken, Koloseliler’i diğer uluslardan imanlılar olarak düşünmektedir. Elçi Petrus, Yahudilere vaaz etmeye gönderilmişken, Pavlus aynı görevle diğer uluslara yollanmıştı.

Bu bölümdeki en zor ifadelerden biri, Tanrı sözünü… duyurmaktır ifadesidir. Pavlus bununla tam olarak neyi kastediyor? Öncelikle şunu biliyoruz ki, son bölümü Tanrı sözüne ekleyip Söz’ü tamamlamış olduğunu kastetmiyor. Bildiğimiz kadarıyla Yuhanna tarafından kaleme alınan Vahiy bölümü, zaman bakımından Yeni Antlaşma’nın son kitabıdır. O halde Pavlus hangi anlamda Tanrı’nın sözünü duyurdu ya da tamamladı?

Birincisi, tamamlamak bilinir hale getirmek ya da tümüyle duyurmak anlamlarına gelebilir. Böylece, Pavlus Tanrı’nın bütün tasarısını duyurmuş oldu. İkincisi, bizce o, Tanrı sözünü öğretisel açıdan tamamlamıştı. Sırrın yüce gerçeği, Yeni Antlaşma vahyinin kapağını oluşturur. Gerçekten de Yeni Antlaşma’da değinilen konular halkasını tamamlar. Diğer kitaplar Pavlus’un kaleme aldıklarından daha sonra yazılmakla birlikte, Pavlus’un yazdıklarında bulunmayan türde, imana ait herhangi büyük bir sır içermezler.

1:26   Pavlus’un Tanrı’nın sözünü tamamlaması bu ayette ortaya çıkan sırla, yani geçmiş çağlardan ve kuşaklardan gizlenmiş, ama şimdi O’nun kutsallarına açıklanmış olan sırla ilgiliydi. Yeni Antlaşma’da sır, daha önce açıklanmamış, ama şimdi Yeni Antlaşma’daki peygamberler ve elçiler aracılığıyla insanlara bildirilmiş olan gerçektir. Bu, insanların kendi zekalarıyla asla ulaşamayacağı, ancak Tanrı’nın lütfedip bildirdiği bir gerçektir.

Bu ayet, kilise gerçeğinin Eski Antlaşma dönemlerinde bilinmemiş olduğunu öğreten Yeni Antlaşma ayetlerinden biridir. Kilise, geçmiş çağlardan ve kuşaklardan gizlenmişti (Ef.3:2-13; Rom.16:25-27). Dolayısıyla kilisenin Adem ya da İbrahim ile başlamış olduğunu söylemek yanlıştır. Kilise, Pentikost Günü’nde başladı ve topluluk gerçeği elçiler tarafından açıklandı. Yeni Antlaşma’daki inanlılar topluluğu, Eski Antlaşma’daki İsrail ile aynı şey değildir. Kilise, daha önceden hiç varolmamış bir olgudur.

İsrail, Tanrı’nın İbrahim’i Kildaniler’in Ur şehrinden çıkmaya çağırması ve oradaki halkın geri kalanını günahlarına ve putperestliklerine terk etmesiyle başlar. Tanrı, İbrahim’in soyundan, diğerlerinden ayrı özellikleri olan bir ulus çıkardı. İnanlılar topluluğu bunun tersine, her ulus ve ırktan olup, ahlâki ve ruhsal yönden diğerlerinden farklı olarak bir Beden’de toplanan imanlılar birliğidir. Kilisenin İsrail’in devamı olmadığını gösteren değişik örnekler vardır. Bir Yahudi, birey olarak Mesih’e iman edince kilisenin bir parçası haline gelir (Kol.3:10,11). Ancak, Pavlus Romalılar’ın 11.bölümünde kullandığı “zeytin ağacı” örneğiyle İsrail ulusunun kendi kimliğini koruduğunu gösteriyor.

1:27   Bu sırrın gerçeği şu şekilde özetlenebilir:

  1. Kilise Mesih’in Bedeni’dir. Tüm gerçek imanlılar Beden’in üyeleridir ve Mesih’in yüceliğini sonsuza dek paylaşacaklardır.
  2. Rab İsa bedenin Başı’dır ve onu besleyen, yöneten ve yaşatandır.
  3. Kiliseye katılma açısından ne Yahudiler’in bir üstünlüğü vardır, ne de diğer uluslardan olanların bir dezavantajı.

Yahudi olsun olmasın, iman eden herkes Beden’in bir üyesi ve yeni bir insan olur (Ef.2:15; 3:6). Yahudi olmayanların da kurtulabileceği Eski Antlaşma’da olmayan bir gerçek değildir. Ancak, Yahudi olmayanların da Mesih’in Bedeni’ne katılabileceği, O’nunla hüküm sürüp görkemine ortak olacağı daha önceden bilinmeyen bir gerçekti. 27.ayette Pavlus’un vurguladığı sırrın özü, Rab İsa’nın Yahudi olmayan kişinin de yüreğine yerleşmeye istekli olmasıydı. Yüceliğe kavuşma umudu, içinizdeki Mesih’tir! Bu, diğer uluslardan olan Koloseliler’e söylenmişti. F.B. Meyer şöyle bir açıklama yapar: “O’nun, İbrahim’in bir çocuğunun yüreğine gelmesi harika bir alçakgönüllülük örneğidir, ancak Yahudi olmayan birinin yüreğine yerleşmesi inanılmaz bir olaydır.” Sırrın özü de işte budur: “Öteki uluslar da mirasa ortaktır, aynı bedenin üyeleridir ve Müjde aracılığıyla Mesih İsa’da vaade ortaktır” (Ef.3:6). Bu gerçeğin önemini vurgulamak için elçi yalnızca “bu sır” ya da “bu sırrın yüceliği” demiyor, bu sırrın ne denli yüce ve zengin olduğunu ifade ediyor. Bu harika gerçeği okuyucularının aklına iyice yerleştirmek için sözcükleri ardı ardına ekliyor.

Yüceliğe kavuşma umudumuz olan Mesih içimizde bulunuyor. İçimizdeki Mesih, imanlının yüceliğe kavuşma umududur. Kurtarıcı’nın Kendisinden başka bizi cennete taşıyacak bir yol yoktur. O’nun içimizde bulunduğu gerçeği bizi şimdiden cennetteymişiz gibi güvenceye alır.

1:28   Mesih’i tanıtıyoruz ifadesi anlamlıdır. Mesih, elbette ki 27.ayette de bildirmiş olan Rab İsa Mesih’tir. Pavlus bir kişi hakkında vaaz ettiğini söylüyor. O, zamanını felsefe ya da politikaya harcamayıp Hıristiyan inancının Mesih’in kendisi olduğunu fark edip Rab İsa Mesih’te yoğunlaştı. Her insanı Mesih’te yetkinleşmiş olarak Tanrı’ya sunmak için herkesi uyararak ve herkesi tam bir bilgelikle eğiterek Mesih’i tanıtıyoruz. Burada sevgili elçinin göreviyle ilgili daha fazla bilgi ediniyoruz. Bu teke tek bir hizmetti. Kurtulmamışları gelecek olan kötü gazaba karşı uyarıp Mesih inancının yüce gerçeklerini kutsallara öğretti.

Ardından kişileri izlemeye verdiği önemi görürüz. Kurtarıcı’ya yönelttiği kişilere karşı büyük bir sorumluluk hissetti. İnsanların kurtulduğunu görüp kendi yoluna devam etmek ona yetmiyordu. Her insanı Mesih’te yetkinleşmiş olarak Tanrı’ya sunmak istiyordu. Pavlus burada kendisini Tanrı’ya sunu sunan bir kahin gibi görüyor. Bu sunu, Rab’be getirdiği insanlardır. Onları hangi koşullarda Rab’be sunuyor? Onlar Mesih’te bebekler ya da zayıf kişiler midir? Hayır! Pavlus, onların olgun, gelişmiş, yetişkin Mesih inanlıları olmalarını istiyor. Onların gerçekte temellenmiş olmalarını istiyor. Acaba biz Mesih’e yönelttiğimiz kişiler için benzer bir sorumluluk taşıyor muyuz?

1:29   Elçimiz diğer elçiler gibi bu amaca yönelik çalışmıştı. Ancak bunu kendi gücüyle yapmadığını, O’nun güçlü biçimde kendisinde etkin olan kudretine dayanarak yaptığını fark etmişti. Başka deyişle ancak Rab’bin verdiği güçle O’na hizmet edebildiğinin bilincindeydi. Bir yerden diğer yere topluluklar oluşturmak ve Tanrı’nın kutsallarını imanda geliştirmek üzere dolaşırken Rab’bin onda etkin olan kudretinin farkındaydı.

28. ve 29.ayetler Phillips’in çevirisinde daha da kolay anlaşılır:

Doğal olarak Mesih’i duyuruyoruz. Karşılaştığımız herkesi uyarıyoruz, olabildiğince herkese O’nun hakkında tüm bildiklerimizi öğretiyoruz ki, herkes Mesih’te tam olgunluğa erişsin. Bu, Tanrı’nın bana verdiği güçle her dakika uğraşmakta olduğum iştir.

 

Kutsal Kitap

1 Tanrı’nın isteğiyle Mesih İsa’nın elçisi atanan ben Pavlus ve kardeşimiz Timoteos’tan, Kolose’de bulunan, Mesih’e ait kutsal ve sadık kardeşlere selam! Babamız Tanrı’dan sizlere lütuf ve esenlik olsun.
2 (SEE 1:1)
3 Sizler için dua ederken Tanrı’ya, Rabbimiz İsa Mesih’in Babası’na her zaman şükrediyoruz.
4 Çünkü Mesih İsa’ya iman ettiğinizi ve bütün kutsalları sevdiğinizi duyduk.
5 İmanınız ve sevginiz göklerde sizin için saklı bulunan umuttan kaynaklanıyor. Bu umudun haberini gerçeğin bildirisinden, size daha önce ulaşan Müjde’den aldınız. Müjde, onu işittiğiniz ve Tanrı’nın lütfunu gerçekten anladığınız günden beri aranızda olduğu gibi, bütün dünyada da meyve vermekte, yayılmaktadır.
6 (SEE 1:5)
7 Müjde’yi bizim adımıza Mesih’in güvenilir hizmetkârı olan sevgili emektaşımız Epafras’tan öğrendiniz.
8 Ruh’tan kaynaklanan sevginizi de bize o bildirdi.
9 Bunu işittiğimiz günden beri biz de sizler için dua etmekten, tam bir bilgelik ve ruhsal anlayışla Tanrı’nın isteğini bütünüyle bilmenizi dilemekten geri kalmadık.
10 Rab’be yaraşır biçimde yaşamanız, O’nu her yönden hoşnut etmeniz, her iyi işte meyve vererek Tanrı’yı tanımakta ilerlemeniz için dua ediyoruz.
11 Her şeye sevinçle katlanıp sabredebilmeniz için O’nun yüce gücüne dayanarak bütün kudretle güçlenmenizi diliyoruz.
12 Bizi kutsalların ışıktaki mirasına ortak olmaya yeterli kılan Baba’ya şükretmeniz için dua ediyoruz.
13 O bizi karanlığın hükümranlığından kurtarıp sevgili Oğlu’nun egemenliğine aktardı.
14 O’nda kurtuluşa, günahlarımızın bağışına sahibiz.
15 Görünmez Tanrı’nın görünümü, bütün yaratılışın ilk doğanı O’dur.
16 Nitekim yerde ve gökte, görünen ve görünmeyen her şey -tahtlar, egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar- O’nda yaratıldı. Her şey O’nun aracılığıyla ve O’nun için yaratıldı.
17 Her şeyden önce var olan O’dur ve her şey varlığını O’nda sürdürmektedir.
18 Bedenin, yani kilisenin* başı O’dur. Her şeyde ilk yeri alsın diye başlangıç olan ve ölüler arasından ilk doğan O’dur.
19 Çünkü Tanrı bütün doluluğunun O’nda bulunmasını uygun gördü.
20 Mesih’in çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla esenliği sağlamış olarak yerdeki ve gökteki her şeyi O’nun aracılığıyla kendisiyle barıştırmaya razı oldu.
21 Yaptığınız kötülükler yüzünden bir zamanlar düşüncelerinizde Tanrı’ya yabancı ve düşmandınız.
22 Şimdiyse Mesih sizi Tanrı’nın önüne kutsal, lekesiz ve kusursuz olarak çıkarmak için öz bedeninin ölümü sayesinde sizi Tanrı’yla barıştırdı.
23 Yeter ki, duyduğunuz Müjde’nin verdiği umuttan kopmadan, imanda temellenip yerleşmiş olarak kalın. Ben Pavlus, göğün altındaki bütün yaratılışa duyurulan bu Müjde’nin hizmetkârı oldum.
24 Sizin için acı çektiğime şimdi seviniyorum. Mesih’in, kendi bedeni, yani kilise* uğruna çektiği sıkıntılardan eksik kalanlarını kendi bedenimde tamamlıyorum.
25 Tanrı’nın sizin yararınıza bana verdiği görevle kilisenin hizmetkârı oldum. Görevim, Tanrı’nın sözünü, yani geçmiş çağlardan ve kuşaklardan gizlenmiş, ama şimdi O’nun kutsallarına açıklanmış olan sırrı eksiksiz duyurmaktır.
26 (SEE 1:25)
27 Tanrı kutsallarına bu sırrın uluslar arasında ne denli yüce ve zengin olduğunu bildirmek istedi. Bu sırrın özü şudur: Mesih içinizdedir. Bu da size yüceliğe kavuşma umudunu veriyor.
28 Her insanı Mesih’te yetkinleşmiş olarak Tanrı’ya sunmak için herkesi uyararak ve herkesi tam bir bilgelikle eğiterek Mesih’i tanıtıyoruz.
29 O’nun kudretle bende etkin olan gücüne dayanarak uğraşıp emek vermemin amacı da budur.

1. J.B. Lightfoot, Saint Paul’s Epistles to the Colossians and to Philemon, sf.134.

2. Hem NU, hem de M metinleri “ve büyümektedir” sözlerini eklerler.

3. A.S. Peake, “Colossians,” The Expositor’s Greek Testament, III: 499.

4. “Kanı aracılığıyla” deyişi, Efesliler 1:7’deki benzer bölümde de bulunur, ama bu metnin en eski el yazması metinlerinde yer almaz.

5. Alfred Mace, daha fazla belge bulunmamaktadır.

6. Burada (katoikeo) olarak kullanılan oikeo’nun güçlendirilmiş biçimi, yerleşmek, evinde bulunmak anlamındadır.

7. Charles R. Erdman, Epistle of Paul to the Colossians and Philemon, sf.46.

8. Grekçe’de, “eğer” sözcüğü için (ei ve ean) iki sözcük ve yazar ya da konuşmacının, koşulun türünü belirtmek için tasarladığı çeşitli gramer yapıları bulunur. Ei burada, belirtici epimenete ile birlikte birinci sınıf bir koşuldur (Pavlus, onların süreceğinden emindir). Türkçe çeviride, “Yeter ki” olarak geçmektedir.

9. Pridham, daha fazla belge bulunmamaktadır.