Elçilerin Bölüm 23 | ||
23:1,2 Yüksek Kurul’un önünde duran Pavlus, sözlerine tüm yaşamı boyunca tertemiz bir vicdanla yaşadığını ifade ederek başladı. Başkâhin Hananya bu ifadeye çok kızdı. Şüphesiz Pavlus’u Yahudi dininden ayrılan, hain ve dönek biri olarak görüyordu. Yahudilikten İsa Mesih imanına dönmüş birisi nasıl masum olduğunu iddia edebilirdi? Bunun üzerine başkâhin mahkûmun ağzına vurulmasını buyurdu. Dava daha yeni başlamış olduğundan bu buyruk büyük bir haksızlıktı. 23:3 Pavlus Hananya’ya, “Seni badanalı duvar, Tanrı sana vuracaktır” diye karşılık verdi! Başkâhin dıştan doğru ve adil görünüyordu, ama içten çürümüş durumdaydı. Başkalarını Kutsal Yasa’ya göre yargıladığını açıklarken, burada Pavlus’un ağzına vurulmasını buyurmakla Yasa’yı çiğniyordu. 23:4 Elçinin azarlayıcı sözleri orada duranları şaşkınlığa uğrattı. Başkâhinle konuştuğunu bilmiyor muydu? 23:5 Pavlus, bilmediğimiz bir nedenden dolayı Hananya’nın başkâhin olduğunu anlamamıştı. Yüksek Kurul son anda toplanmış olduğundan belki de Hananya resmi cüppesini giymemişti. Başkâhin kendisineayrılan yerde bile oturmamış olabilirdi. Belki de bunun nedeni Pavlus’un zayıflamış gözleriydi. Ne sebeple olursa olsun, Pavlus usule uygun olarak atanmış önderi kasten kötülemedi. Sözlerinden dolayı hemen Mısır’dan Çıkış 22:28’den alıntı yaparak özür diledi: “Halkınızın önderine lanet etmeyeceksiniz.” 23:6 Mahkemedeki konuşmadan Sadukilerle Ferisiler arasındaki anlaşmazlığı sezen elçi, kendisinin ölülerin dirileceğine inandığı için yargılanan bir Elçi olduğunu bildirerek aralarını daha da açmaya karar verdi. Sadukiler elbette ki dirilişe inanmadıkları gibi, melek ve ruhların varlığını da yadsıyorlardı. Oldukça muhafazakâr olan Ferisiler ise her ikisine de inanıyorlardı (23:8’e bakınız). Pavlus burada dinleyicilerini bölme amacı güttüğü için eleştirilmektedir. A.J. Pollock bu konuda şunları yazar: “Pavlus’un Ferisi olduğunu iddia etmesiyle, birbirleriyle rakip olan Sadukilerle Ferisileri çelişkili bir duruma soktuğu ve bu şekilde stratejik üstünlük sağlamakla hatalı davrandığı duygusunu göz ardı edemeyiz.” 23:7-9 Aklansa da aklanmasa da, sözleri Ferisilerle Sadukiler arasındaki çekişmeyi kışkırttı ve ateşli bir tartışma yarattı. Ferisilerin bazı din bilginleri, Pavlus’un masumluğunu savunup, “Bir ruh ya da bir melek kendisiyle konuşmuşsa, ne olmuş?” dediler. 23:10 Karşıt gruplar arasındaki çekişme öyle şiddetlendi ki, komutan, askerlere mahkûmu salondan alıp kaleye götürmelerini buyurdu. 23:11 O gece Rab Pavlus’a görünüp ona,“Cesur ol, Yeruşalim’de benimle ilgili nasıl tanıklık ettinse, Roma’da öyle tanıklık etmen gerek” dedi. Elçinin eylemlerinin eleştiriye uğradığı aynı bölümde, Rab’bin Yeruşalim’deki sadık tanıklığı için onu bizzat övmesi fevkalade bir şeydir. Kurtarıcı’nın ağzından eleştiri ya da kızgınlık ifade eden herhangi bir sözcük çıkmadı. Aksine övgü ve vaat dolu bir bildiriydi. Pavlus’un görevi daha bitmemişti. Yeruşalimdeki görevinde sadık kaldığı gibi, Roma’da da Mesih’in tanıklığını yapacaktı. 23:12-15 Ertesi gün, Yahudilerden bazıları Elçi Pavlus’u öldürmek için anlaştılar. Aslında “bu sahtekârı” öldürünceye kadar hiçbir şey yememeye yemin edenlerin sayısı kırktan fazlaydı. Planları şöyleydi: Başkâhinlerle ihtiyarların yanına gidip Pavlus’un davasını daha ayrıntılı dinlemek amacıyla bir Yüksek Kurul toplantısı yapılmasını önerdiler. Yüksek Kurul, komutandan mahkûmu onlara getirmesini rica edecekti. Ama kırk suikastçı, zindanla mahkeme salonu arasında bir yerde pusuya yatacaklardı. Pavlus onlara yaklaşınca, üzerine saldırıp onu öldüreceklerdi. 23:16-19 Elçinin yeğeni, Tanrı’nın lütfu sayesinde onların pusu kurduklarını duydu ve haberi Pavlus’a iletti. Pavlus, güvenliğini sağlayacak yasal yollardan yararlanması gerektiğine inanıyordu; bundan dolayı da durumu yüzbaşılardan birine iletti. Yüzbaşı da genci alıp komutana bizzat kendisi götürdü. 23:20,21 Pavlus’un yeğeni, kurulan pusuyu tümüyle anlatmakla kalmayıp komutana, Yahudilerin Pavlus’un onlara gönderilmesi için edecekleri ricaya kanmaması için yalvardı. 23:22 Komutan olayı duyduktan sonra genci, buluştuklarını kimseye söylememesi için uyararak salıverdi. Mahkûmu Yahudilerin gazabından kurtarmak için derhal ve kesin bir eyleme geçmesi gerektiğini şimdi anlamıştı. 23:23-25 Komutan hemen yüzbaşılardan ikisini çağırıp elçiyi Sezariye’ye götürecek askeri bir koruma hazırladı. Koruma iki yüz piyade, yetmiş atlı ve iki yüz mızraklıdan oluşuyordu. Yolculuk karanlıkta, akşam saat dokuzda yapılacaktı. Askeri korumanın büyüklüğü, Mesih’in bu sadık habercisini övmeye yönelik değildi. Aksine komutanın, Romalı üstleri önünde saygınlığını sürdürmekteki kararlılığını gösteriyordu. Yahudiler, bir Roma vatandaşı olan Pavlus’u öldürmeyi başarırlarsa, o zaman sorumlu olan görevli, gevşekliğinin hesabını vermek zorunda kalacaktı. 23:26-28 Komutan Romalı vali Feliks’e yazdığı mektupta kendisini Klavdius Lisias olarak tanıtır. Mektubun yazılmasındaki amaç, elbette ki Pavlus’la ilgili durumu açıklamaktı. Lisias’ın kendisini bir kahraman, halkın hakkını savunan biri olarak resmetmeye çalışması oldukça gülünçtür. Bir Roma vatandaşını yargılanmadan bağlamış olduğu haberi Feliks’e iletilir diye herhalde çok korkuyordu. İyi ki Pavlus, Klavdius Lisias’ın bu sırrını bildirmedi. 23:29,30 Komutan soruşturmasının, Pavlus’un ölüm ya da hapis cezası gerektiren herhangi bir suçu olmadığını gösterdiğini açıkladı. Aksine, kargaşa Yahudilerin Yasasına ilişkin bazı sorunlarla ilgili görünüyordu. Pavlus’a kurulan tuzaktan dolayı Pavlus’u Sezariye’ye göndermesinin akla yatkın olduğunu, böylece onu suçlayanların da oraya gidebileceklerini ve tüm sorunun Feliks’in huzurunda konuşulabileceğini düşündü. 23:31-35 Sezariye’den yapılan yolculuğa, Yeruşalim’den yaklaşık 62 kilometre, Sezariye’den ise38 kilometre uzakta bir kent olan Antipatris’te ara verdiler. Bu noktada Yahudilerden gelebilecek bir pusu tehlikesi olmadığından askerler, atlıları Pavlus’a Sezariye’ye kadar eşlik etmek üzere bırakarak Yeruşalim’e döndüler. Oraya varınca Lisias’tan getirdikleri mektupla birlikte Pavlus’u Feliks’e teslim ettiler. Pavlus’un Roma vatandaşlığıyla ilgili ilk soruşturmadan memnun kalan Feliks, onu suçlayanlar Yeruşalim’den geldiği zaman davasını dinleyeceğine dair söz verdi. Pavlus’un o süre içinde Hirodes’in sarayında gözaltında tutulmasını buyurdu. Romalı vali Feliks, Roma İmparatorluğunda, kölelikten siyasi önemi olan bir konuma göz kamaştırıcı bir şekilde yükselme fırsatına sahip olmuştu. Kişisel yaşamına gelince, son derece ahlaksızdı. Yahudiye iline vali olarak atandığında üç soylu hanımın kocasıydı. Vali olduğu sırada Emesa kralı Azizus’un karısı Dusilla’ya aşık oldu. Josephus’a göre, Kıbrıslı büyücü Simun aracılığıyla da evliliği ayarladı. Zalim bir despottu, ki bu da kötü yönetimini eleştiren Yonatan adlı bir başkâhine suikast düzenlemesiyle kanıtlanır. İşte, Pavlus’un önüne çıkmak zorunda kaldığı kişi bu Feliks’ti. |
Kutsal Kitap
1 Yüksek Kurul’u dikkatle süzen Pavlus, “Kardeşler” dedi, “Ben bugüne dek Tanrı’nın önünde tertemiz bir vicdanla yaşadım.” |