Elçilerin Bölüm 20 | ||
20:1 Birinci ayetten, elçinin Efes’den hemen Makedonya’ya gittiği görülür. Ne var ki 2.Korintlilerden, önce TROAS’a uğradığını öğreniriz. Orada Tanrı’nın sözünü duyurmak için açık bir kapı buldu, ama Titus’u görüp ondan Korintlilerin İlk Mektubu’nu nasıl karşıladıklarını öğrenmek istiyordu. Titus’u Troas’ta bulamayınca, Ege Denizi’nin kuzeydoğusundan geçerek MAKEDONYA’ya gitti. Şüphesiz önce NEAPOLİS’de (Kavala’da) karaya çıkıp sonra FİLİPİ’ye gitti. Makedonya’dayken, Filipi’de olması mümkündür. Titus’la karşılaştı ve Korint’ten gelen haberle yüreklendi. Bu sıralarda 2.Korintlileri yazmış olması mümkündür (İ.S. 56?). (2Ko.1:8,9; 2:12-14; 7:5-7’ye bakınız). 20:2,3a Makedonya’da bir süre hizmet ettikten sonra güneye doğru, YUNANİSTAN’a ya da AHAYA’ya gitti. Üç ayın çoğunu şüphesiz KORİNT’te geçirdi ve bu süre içinde Romalılar’ı yazdı. Bazıları Galatyalılar’ın da bu zaman içinde yazıldığına inanır. 20:3b Aslında Pavlus, deniz yoluyla Korint’ten Suriye’ye geçmeyi planlamıştı. Ne var ki Yahudilerin bu yol üzerinde kendisini yok etmek için düzen kurduklarını öğrendi; planını değiştirip dönüşünü MAKEDONYA üzerinden yaptı. 20:4 Şimdi Pavlus’un yol arkadaşlarından bazıları tanıtılır. Onların Pavlusla birlikte Asya’ya kadar gittikleri belirtilir, ama bazılarının Pavlus’la birlikte Roma’ya bile gittiklerini biliyoruz. Veriyalı Sopater’in Romalılar 16:21’de Pavlus’un bir akrabası olarak bahsedilen Sosipater’le aynı kişi olması mümkündür. Selanikli Aristarhus, Efes’teki ayaklanmada neredeyse yaşamını yitiriyordu (Elç.19:29). Daha sonra Roma’da Pavlus’un hapishane arkadaşı olarak ondan söz edildiğini okuruz (Flm.24; Kol. 4:10). Sekundus da Pavlus’la Asya’ya hatta belki de Troas’a ya da Milet’e kadar giden bir Selanikliydi. Derbeli Gayus, Efes’teki kalabalık tarafından yakalanan Makedonyalı Gayus’la (Elç.19:29) karıştırılmamalıdır. Pavlus’a ev sahipliği yapan başka bir Korintli Gayus’tan (Rom.16:23) daha bahsedilir. Yuhanna’nın Üçüncü Mektubu da Gayus adlı muhtemelen Efes’e yakın bir kentte oturan birine yazılmıştır. Gayus yaygın bir addı. Timoteos Pavlus’la Asya’ya gitmekle kalmayıp Roma’daki ilk tutukluluğunda da onunla birlikteydi. Sonuç olarak Asya valiliğine Pavlus’la gitti. Pavlus, Timoteos’a İkinci Mektubu’nda onu yine görme arzusunu belirtti. Ancak bu dileğinin gerçekleşip gerçekleşmediğini bilmiyoruz. Asya ilinden olan Tihikos’un elçiyle Milet’e dek gitmiş olması mümkündür. Daha sonra Roma’da Pavlus’a katılır ve Pavlus ikinci kez hapishaneye girene kadar ve hapiste kaldığı süre içinde Pavlus’la beraber çalıştığından söz edilir. Öyle görünüyor ki, Trofimus, evi Asya ilindeki Efes’te olan, diğer uluslardan dönmüş biriydi. Pavlus’la Yeruşalim’e gitti ve farkında olmadan elçinin yakalanmasına neden oldu. 2.Timoteos 4:20’de de adı geçer. 20:5,6 Pavlus’la Luka, FİLİPİ’Yİ ziyaret ederken, yukarıda adı geçen yedi kardeşin önden Troas’a gittikleri görülüyor (Luka, birinci çoğul kişi zamirini, –5. ayette bizi ve 6. ayette biz vb.– kullandığı için onun elçiyle birlikte olduğuna inanıyoruz). Mayasız Ekmek, ya da Fısıh, bayramından sonra, Pavlus’la Luka Makedonya’dan TROAS’A gitmek için denize açıldılar. Yolculuk normalde beş günü geçmezdi. Burada gecikmeyle ilgili hiçbir bilgi verilmiyor. 20:7-9 6. ayeti 7. ayetle karşılaştırınca, elçinin Troas’ta yedi gün kalmayı amaçladığı görülür; böylece Rab’bin Gününde ekmek bölmek için orada olabilirdi. İlk imanlıların haftanın ilk günü Rab’bin Sofrasını yapmak için bir araya geldikleri 7. ayetten bellidir. Pavlus’un gece yarısına dek konuşması gerektiği bizi şaşırtmamalıdır. İnanlılar topluluğunun ruhsal ateşi yüksek olunca, Tanrı’nın Ruhu zamana bağlanmaksızın eyleme geçmekte özgürdür. Gece ilerlerken üst kattaki oda sıcak olup havasız kaldı. Belki de buna odadaki kişi sayısı kadar yanan birçok kandilin de katkısı olmuştur. Açık pencerede oturan Eftihos adlı bir delikanlı uykuya dalıp aşağı düştü. Üçüncü kattan düşmesi ölümüne yol açtı. 20:10 Aşağı inen Pavlus, eski peygamberlerin yaptığı gibi, delikanlının üzerine kapanıp onu kucakladı. Daha sonra halka, Eftihos’un şimdi yaşadığını ve artık telaşlanacak bir şeyin kalmadığını bildirdi. Pavlus’un sözlerine bakılırsa, endişelenmeleri gereksizdir, çünkü delikanlı yaşamaktadır. Ama 9. ayete göre ölmüş olduğu açıktır. Bir elçinin gücüyle harekete geçen Pavlus, onu mucizevi bir şekilde yaşama döndürdü. 20:11,12 Pavlus yukarı dönünce ekmek (11) böldüler; bir araya gelmelerinin (7) nedeni olan Rab’bin Sofrasını yaptılar. Daha sonra, belki agape ya da sevgi ziyafeti olan yemeği yediler. İnanlılar topluluğunun ilk günlerinde bu beraberlik yemeği Rab’bin Sofrası ile birlikte yapılıyordu, ama bu durum kötüye kullanılmaya başlayınca (1Ko.11:20-23), yavaş yavaş yapılmaz oldu. Tüm gece süren unutulması imkânsız toplantıdan sonra elçi, Troas’taki imanlılara veda etti. 20:13-15 Pavlus Troas’tan yürüyerek ayrıldı ve Assos’a doğru uzanan kara parçası boyunca 32 kilometre kadar yürüdü. Yol arkadaşları, burnun etrafından gemiyle dolaşarak, onu güney tarafından aldılar. Belki yalnız kalıp Tanrı’nın sözü üzerinde derin düşünmek istemişti. Asya ilinin batı kıyısından güneye doğru giderken, önce MİDİLLİ adasının önemli kenti MİDİLLİ’YE geldiler. Öyle görünüyor ki, ertesi gece SAKIZ adasından ileriye doğru demir aldılar. Bir başka günün yolculuğu onları SİSAM adasına getirdi ve TROGLİYUM’DA kaldılar. Yolcular sonunda, Asya ilinin güneybatı kıyısında bir liman olan ve Efes’in elli yedi kilometre kadar güneyinde yer alan MİLET’E vardılar. 20:16 Pavlus özellikle Efes’e uğramadı, çünkü oraya yapacağı ziyaretin çok zaman almasından korkuyordu. Pentikost günü Yeruşalim’de olabilmek umuduyla acele ediyordu. 20:17 Pavlus Milet’e varınca, Efes’teki ihtiyarların toplantı için gelmelerini rica eden bir haber yolladı. Haberin onlara ulaşması ve onların güneye gelmesi mutlaka uzun bir zaman almıştır. Bununla beraber, elçinin ağzından işittikleri harika bildiriyle ödüllendirildiler. Bu bildiride, Rab İsa Mesih’in sadık hizmetçisinin değerli bir portresine bakarız. Kurtarıcı’ya aşırı derecede bağlı bir kişiyi görürüz. Her zaman çalıştı. Çok etkindi. Yorulmak bilmez ve hiçbir şeyden yılmazdı. İçten alçakgönüllülüğüyle biliniyordu. Pavlus için ödenmeyecek kadar büyük bedel yoktu. Hizmeti hayatıyla ilgili derin tecrübenin sonucuydu. Kutsal bir cesareti ve korkusuzluğu vardı. Yaşamış mı, ölmüş mü önemli değildi; önemli olan Tanrı’nın sözünü duyurmasıydı. Hiçbir zaman bencil davranmadı. Almaktansa vermeyi tercih ederdi. Zorluklardan yılmazdı. Öğrettiğini kendisi de uyguladı. 20:18,19 Elçi, Efesli ihtiyarlara, onlarla birlikte bulunduğu süre boyunca nasıl davrandığını anımsattı. Asya’yaayak bastığı ilk günden itibaren, orada kaldığı zaman süresince, Rab’be tam biralçakgönüllülükle ve kendini hiçe sayarak hizmet etti. Hizmetiyle birlikte duygularında sürekli bir gerginlik, üzüntü ve sıkıntı gözyaşları vardı. Yahudilerin kurduğu düzenlerin sonucu olarak baskılar altında acı çekti. Bütün bu durumlara karşın, hizmetinde cesur ve korkusuzdu. 20:20,21 Pavlus, Efeslilere ruhsal yönden yararlı olacak her şeyi çekinmeden açıkladı.Onlara, Mesih’in sevgisinin kendisini zorlamasıyla, açıkta ve evden eve dolaşarak ders verdi.Belirli aralarla toplantılar düzenlemek değil, imanlılar arasında büyümeyi isteklendirecek her fırsatı değerlendirmek onun için daha önemliydi. Ulusal ya da dini geçmiş konusunda ayrım yapmaksızın tövbe edip Tanrı’ya dönmenin ve Rabbimiz İsa’ya inanmalarının gerekliliğini duyurdu. Tanrı sözünün iki önemli öğesi vardır. Rab’be içtenlikle gelindiğinde hem tövbe hem iman oluşur. Müjde bir madalyonun iki yüzü gibidir, tövbe ve imandan oluşur. Kişi uygun bir şekilde tövbe etmezse, kurtarıcı iman imkânsız olur. Öte yandan, tövbeyi Tanrı’nın Oğlu’na iman izlemedikçe tövbe hiçbir anlam ifade etmez. Tövbe etmek, günahkârın kaybolan durumunu kabul etmesiyle oluşan bir düşünce değişimi ve suçluluğu konusunda Tanrı’nın yargısına boyun eğmesidir. İman ise kişinin İsa Mesih’e Rab ve Kurtarıcı olarak bağlanışıdır. Yeni Antlaşma’nın birçok yerinde, kurtuluş koşulu olarak sadece iman belirtilir. Ne var ki, iman, tövbe etmeyi gerektirir. Kişi bir Kurtarcı’ya ihtiyacı olduğunu anlamadan Rab İsa’yı gerçekten Kurtarıcı olarak nasıl kabul edebilir? Kutsal Ruh’un iknâ etme hizmetiyle oluşan bu anlayış, tövbedir. 20:22,23 Elçi, geçmişte Efeslilerin arasındayken nasıl davrandığını gözden geçirdikten sonra, şimdi gözlerini onu bekleyen sıkıntılara çevirir. Kutsal Ruh’un kendisini Yeruşalim’e gönderme isteğine boyun eğdi. Öyle anlaşılıyor ki bu, üstünden atamadığı içten gelen bir gücün etkisiydi. Yeruşalim’deki olayların nasıl bir yön izleyeceğini tam olarak bilmemesine rağmen, zincirler ve sıkıntıların, yaşamının düzenli bir parçası olacağını biliyordu. Kutsal Ruh bu gerçeği ona her kentte, bazen peygamberlerin hizmeti aracılığıyla, bazen de tanrısal aklın gizemli iletişimiyle bildiriyordu. 20:24 Elçi bu durumu kafasında ölçüp biçerken, kendi yaşamının önemini düşünmedi. En büyük tutkusu Tanrı’ya itaat etmek ve O’nu hoşnut etmekti. Bunu yaparken yaşamını vermesi gerekirse, bu konuda tereddüt etmezdi. Yapabileceği hiçbir özveri, kendisi uğruna Ölen için yeterince büyük olamazdı. Önemli olan, yarışı bitirmek ve Rab İsa’dan aldığı görevi, Tanrı’nın lütfunu açıklayan müjdeye tanıklık etme görevini tamamlamaktı. Hiçbir anlatım, Pavlus’un duyurduğu müjdeyi daha iyi ifade edemezdi: Tanrı’nın lütfunu açıklayan müjde. Bu,sonsuz cehennemden başka hiçbir şeyi hak etmeyen suçlulara, tanrısız günahkarlara, Tanrı’nın hak edilmemiş lütfunun heyecan verici bildirisidir. Müjde, Tanrı’nın sevgisini anlatır; O’nun sevgili Oğlu’na inananların günahlarından bağışlanıp sonsuz yaşama sahip olabilmeleri için göğün yüceliğinden gelip nasıl Golgota’da elem çektiğini, kanını akıttığını ve onların yerine öldüğünü anlatır. 20:25-27 Pavlus, Efesli kardeşlerini bir daha hiç görmeyeceğinden emindi, ama onlardan ayrılırken vicdanı rahattı; çünkü Tanrı’nın isteğini onlara tam olarak bildirmekten çekinmediğini biliyordu. Onlara sadece müjdenin temelini öğretmekle kalmayıp tanrısal yaşam için gerekli tüm gerçekleri de öğretmişti. 20:28 Onlarla yeryüzünde bir daha hiç karşılaşmayacağından, önce ihtiyarlara kendi ruhsal durumlarına göz kulak olmaları için ciddi bir sorumluluk yükledi. Rab’be yakın yaşamazlarsa, inanlılar topluluğunda ruhsal rehberler olmayı umut etmemeliydiler. İhtiyarlar olarak görevleri, Kutsal Ruh’un onları gözetmen olarak görevlendirdiği tüm sürüye göz kulak olmaktı. Daha önce bahsedildiği gibi, Yeni Antlaşma’da gözetmenlere ihtiyarlar ve çobanlar da denir. Bu ayet, ihtiyarların yerel topluluk tarafından atanmadığını ya da seçilmediğini vurgular. Kutsal Ruh tarafından gözetmenler olarak görevlendirilirler ve hizmet ettikleri imanlılar tarafından kabul edilmelidirler. Başka görevleri olmakla birlikte Tanrı’nın inanlılar topluluğunu gütmek için sorumluydular. Böyle bir sorumluluğun önemi şu sözlerde anlaşılır: Kendi kanı pahasına sahip olduğu. Bu ayetin son kısmı, Kutsal Kitap araştırmacıları arasında önemli tartışmalara ve fikir ayrılıklarına neden olmaktadır. Sorun, burada Tanrı’nın kanını akıtırken tasvir edilmesidir; oysa Tanrı Ruh’tur. Kanını akıtan Rab İsa’ydı ve İsa Tanrı olmasına rağmen, Kutsal Kitap’ın başka hiçbir yerinde Tanrı’nın kanını akıttığından ya da öldüğünden söz edilmez. Elyazmalarının bir çoğunun, “Rab’bin ve Tanrı’nın kendi kanı pahasına sahip olduğu kilise” demesi kanını akıtanın aslında Rab (Tanrı Oğul) olduğunu öne sürer. Belki de J.N. Darby, yaptığı Kutsal Kitap çevirisinde, metindeki en yakın anlamı bulur: “Tanrı’nın kendine ait olanın kanıyla satın aldığı kilise.” Burada kiliseyi satın alan Tanrı’dır, ama bunu bizzat kendi Oğlu’nun, kutsanmış Rab İsa’nın, kanıyla yaptı. 20:29,30 Pavlus, gittikten sonra, inanlılar topluluğuna dışardan ve içerden saldırılacağının farkındaydı. Sahte öğreticiler, koyun postunda kurtlar, merhametsizce sürüye saldıracaktır. Topluluğun içinde ise, gerçeği saptıran ve öğrencileri kendi peşlerinden sürüklemeye çalışan kişiler, önemli yerlere göz dikecektir. 20:31 Bu önemli tehlikeler karşısında ihtiyarlar hazırlıklı olmalı ve elçinin üç yıl boyunca, gece gündüz demeden, gözyaşı dökerek onları nasıl uyardığını daima hatırlamalıdırlar. 20:32 Pavlus’un en büyük dayanağı, onları Tanrı’ya ve O’nun lütfunu açıklayan sözüne emanet etmiş olmasıydı. Onları diğer liderlere ya da sözde, elçilerin yerine geçenlere emanet etmediğine dikkat edin. Aksine onları Tanrı’ya ve Kutsal Kitap’a emanet etti. Bu, Kutsal Yazıların yeterliliğine dair bir tanıklıktır. İmanlıları ruhça geliştirecek ve onları kutsal kılınmış olan tüm insanların arasında mirasa kavuşturacak olan bu Kutsal Yazılardır. 20:33-35 Elçi Pavlus konuşmasını bitirirken, kendi yaşamı ve hizmetiyle bir kez daha ihtiyarlara örnek oldu. Tüm içtenliğiyle, hiç kimsenin gümüşüne, altınına ya da giysisine göz dikmemiş olduğunu söyledi. Onu Rab’bin işine yönlendiren, ekonomik kazanç elde etmek umudu değildi. Aslında, maddi şeyler söz konusu olduğunda fakir biriydi, ama Tanrı karşısında zengindi. Önlerinde ellerini uzatarak, onlara bu ellerin hem kendisi, hem de onunla birlikte olanların gereksinmelerini karşılamak için çalışmış olduğunu anımsatabildi. Ama bunun da ötesine geçerek güçsüzlere, fiziksel olarak hasta olanlara, ahlaksal vicdan açısından güçsüzlere ya da ruhsal konularda güçsüz olanlara yardım edebilmek için çadırcı olarak çalıştı. İhtiyarlar bunu anımsamalı ve “Vermek, almaktan daha büyük mutluluktur” diyen Rab İsa’nın sözlerini anımsayarak her şeyde başkalarının iyiliği için uğraşmalıdırlar. İşin ilginç yanı, Rabbimizin bu sözlerinin hiçbir Müjde’de bulunmamasıdır. Bu sözler öğretişinin özetini temsil eder, ama burada Müjdelerdeki sözlerine esinlenmiş bir ek olarak verilir. 20:36-38 Pavlus, bildirisinin sonunda yere diz çöküp ihtiyarlarla birlikte dua etti. Çok kederliydiler. Sevgili elçiye olan sevgilerini, onun boynuna sarılarak ve onu öperek gösterdiler. Onları en çok üzen yüzümü bir daha görmeyeceksiniz demesi oldu. Üzüntü içinde, onu Yeruşalim’e gideceği gemiye kadar geçirdiler. |
Kutsal Kitap
1 Pavlus, kargaşalık yatıştıktan sonra öğrencileri çağırtıp onları yüreklendirdi. Sonra kendilerine veda ederek Makedonya’ya gitmek üzere yola çıktı. |