1 Petrus 5

C. Teşvikler ve Selamlar (5:1-14)

5:1   Birinci Petrus Mektubu’nun bu son bölümünde teşvikler ve selamlar yer alıyor. İlk olarak ihtiyarlara yönelik bir hitapla karşılaşıyoruz. Petrus, böyle bir sorumluluğu ihtiyarlara yükleme yetkisine sahip olarak, kendisini onlar gibi bir ihtiyar, Mesih’in çektiği acıların tanığı ve açığa çıkacak olan yüceliğin paydaşı olarak tanıtıyor. Onlar gibi bir ihtiyar olduğunu söylemesi, kilisenin “ilk başpiskoposu ya da papası” olma iddiasından ne kadar da uzak ve alçakgönüllü bir yaklaşım! Acıların tanığı: Petrus, Çoban’ın koyunları uğrunda can verişini gözleriyle görmüştü. Böyle yüce bir sevginin hatırası, onu imanlıları sadık bir çoban gibi kayırmaya itiyordu. Yüceliğin paydaşı: Çok yakında yücelik ışığı parıldayacak, Mesih ortaya çıkacak ve biz de O’nunla birlikte yücelmiş olarak görüneceğiz (Kol.3:4). O gün gelinceye kadar Kurtarıcı’nın şu buyruğu yürürlükte kalmaya devam edecek: “Kuzularımı otlat!.. Koyunlarımı güt!” (Yu.21:15-17).

5:2   İhtiyarlar, inanlılar topluluğunda ruhsal önderliğin yerine getirilebilmesi için Kutsal Ruh tarafından seçilen iman olgunluğuna sahip erkeklerdir. Yeni Antlaşma, topluluk içerisindeki ihtiyarların çokluğunu öngörür. Yani, bir ya da birkaç inanlı topluluğunun sadece tek bir ihtiyarı olmamalı; her inanlı topluluğunda iki ya da daha çok ihtiyar bulunmalıdır (Flp.1:1). İhtiyarlarda aranan koşullar için 1.Timoteos 3:1-7 ile Titus 1:6-9’a bakınız. Yeni Antlaşma’nın henüz yazılmadığı ilk kilise döneminde ihtiyarlar; elçiler ya da onların temsilcileri tarafından atanırlardı. Ancak yeni bir toplulukta ihtiyarlarda aranan bu koşullara kimlerin sahip olduğunun anlaşılabilmesi için belli bir sürenin geçmesi gerekirdi. Bugün de Mesih inanlıları bu koşullara sahip olan ve ihtiyarlık görevini yerine getirenlerin bu yetkilerini tanımalı ve onlara boyun eğmelidirler.

Tanrı’nın size verdiği sürüyü güdün. Buradaki sürü, Tanrı’nın sürüsüdür. İhtiyarlara da yardımcı çobanlar olarak sürüye hizmet etme yetki ve sorumluluğu verilmiştir. Zorunluymuş gibi değil… gönüllü gözetmenlik yapın.1 Sürüye gözetmenlik yapmak, insanların zorla seçilerek ya da tayin olunarak üstlendikleri bir iş değildir. Sürünün yükünün taşınabilmesi için gerekli olan gücü ve bu işte gerekli yeteneği Kutsal Ruh sağlar. İhtiyarların buna, istekli bir yürekle karşılık vermeleri gerekir. Bu doğrultuda 1.Timoteos 3:1’de şunları okuyoruz: “Bir kimse gözetmen olmayı gönülden istiyorsa, iyi bir görev arzu etmiş olur.” Tanrı bu yönde inanlıya göksel bir güç ve yetenek vermek istese de, bunun gerçekleşebilmesi için inanlının da bunu istemesi gerekmektedir.

Para hırsıyla değil, gönül rızasıyla. İnanlılar topluluğunda ihtiyarlık görevini üstlenmek, maddi beklenti nedeniyle olmamalıdır. Konunun yanlış anlaşılmasını istemiyorum. Bu, bir ihtiyarın yerel topluluk tarafından maddi yönden desteklenemeyeceği anlamına gelmez. Nitekim, “tam gün çalışan” ihtiyarların varlığı 1.Timoteos 5:17, 18’de açıkça görülebilir. Burada söylenmek istenen şudur: İmana dayanan hizmet ile ticari düşünceler yan yana gelemez!

5:3   Petrus üçüncü olarak şu konuda teşvik ediyor: Size emanet edilenlere egemenlik taslamadan, sürüye örnek olarak görevinizi yapın. İhtiyarlar topluluk içerisinde diktatör değil, örnek olmalıdırlar. Sürüyü arkadan kumanda ederek değil, önden giderek gütmelidirler. Sürüye sanki kendilerinin malıymış gibi davranmamalıdırlar. Böyle bir tutum tamamen diktatörlük olur ve Rab’bin sözüne aykırıdır!

Hıristiyanlıktaki yanlış uygulamaların birçoğu, 2 ve 3’üncü ayetlerdeki üç öneriye uyulsaydı hemen ortadan kalkardı. Birincisi, isteksizce görev yapan din adamları ortadan kalkmış olurdu. İkinci olarak, ticarî anlayışla görev yapanların sonu gelmiş olurdu. Üçüncü olarak da kilisedeki resmiyetçiliğin işi bitmiş olurdu.

5:4   İhtiyarlık görevi büyük bir bedensel ve duygusal güç gerektirir. İhtiyarlık görevini üstlenen kişi; başkalarının duygularına ortak olmalı, başkalarına yol göstermeli, öğretmeli, yola getirmeli, azarlamalı ve uyarmalıdır. Bu iş insana zaman zaman boş ve değersiz bir külfet gibi görünürse de, görevini sadakatle yerine getiren ihtiyara özel bir ödül vaat edilmiştir. Baş Çoban göründüğü zaman, yüceliğin solmaz tacına kavuşacaktır. Gerçeği söylemek gerekirse, Kutsal Yazılar’da vaat edilen taçlarla ilgili çok fazla bilgimiz bulunmamaktadır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Övünme tacı (1Ko.2:19), doğruluk tacı (2Ti.4:8), yaşam tacı (Yak.1:12; Va.2:10); ve yücelik tacı. Bu taçların, Rab’bin ayakları önüne atabileceğimiz gerçek taçlar olup olmadıklarını; Mesih’in egemenliği döneminde bize verilecek olan sorumlulukların (Luk.19:17-19) sınırlarını belirtip belirtmediğini ya da bunların sonsuza dek taşıyacağımız imanlı karakterinin görüntüleri olup olmadıklarını tam olarak bilmiyoruz. Ama şunu çok iyi biliyoruz ki, bu taçlar yeryüzünde döktüğümüz gözyaşlarının, çektiğimiz sıkıntı ve acıların yeterli bir karşılığı olacaktır.

5:5   Yeni iman etmiş olanlar ya da yaşça küçük olanlar ihtiyarlara boyun eğmelidirler. Çünkü gözetmen olan ihtiyarlar, Tanrı işinde yıllar süren tecrübelerinden kaynaklanan bir anlayışa sahiptirler. Tanrı sözünü en iyi şekilde bilir ve bunu kendi hayatlarında yaşarlar. Tanrı’nın, sürüsünü gütmeleri için sorumluluk verdiği kişiler bunlardır.

Bütün Mesih inanlıları alçakgönüllülüğü kuşanmalıdırlar. Çünkü bu büyük bir erdemdir. Moffat bunu, “Alçakgönüllülük önlüğünü giyinin” şeklinde ifade ediyor. Önlük, daha çok hizmetkârlara özgü bir giysi olduğundan, bu tanımlamaya çok uygun düşmektedir. Hindistan’da müjdecilik yapmış bir kişi bu durumu şu sözlerle dile getirmektedir: “Ruhsal büyümeyi ifade edecek olsaydım, şu iki sözcüğü seçerdim: ‘Bilmiyorum’ ve ‘Özür dilerim.’ Her iki ifade de derin bir alçakgönüllülüğün kanıtıdır.” Öyle bir inanlı topluluğu düşünün ki, bütün üyeleri sözünü ettiğimiz bu alçakgönüllülüğe sahip olsunlar; başkalarını kendilerinden üstün görsünler; hizmet konusunda birbirleriyle yarış etsinler. Böyle bir topluluk var mıdır? Neden olmasın? Sizin topluluğunuz da üyelerinin hepsinin alçakgönüllü olduğu bir inanlı topluluğu olabilir. Yeter ki gururu ve kendimizi büyük görmeyi bir kenara bırakalım.

Alçakgönüllü olmamız için yalnızca şu söz yeterlidir: Tanrı kibirlilere karşıdır, ama alçakgönüllülere lütfeder (Petrus burada Süleyman’ın Özdeyişleri 3:34’teki sözleri Eski Antlaşma’nın Grekçe çevirisinden almıştır). Düşünün bir kez; Her Şeye Gücü Yeten Tanrı bizim gururumuza karşı duruyor ve bizim bu gururumuzu kırmak istiyor. Ama öte yandan, yine Gücü Her Şeye Yeten Tanrı, kırık ve ezik bir yüreğe dayanamıyor, ona lütfediyor.

5:6   Bu alçakgönüllülük sadece insanlarla olan ilişkilerimizde değil, aynı zamanda Tanrı’yla olan ilişkimizde de gösterilmelidir. Petrus’un yaşadığı dönemde inanlılar çeşitli sıkıntılar çekmekteydiler. Denenmeleri Tanrı’nın isteği değildi, O yalnızca bunlara izin vermişti. Petrus, bu durumda takınılacak en iyi tutumun, bunları Rab’den geliyormuş gibi alçakgönüllülükle kabul etmek olduğunu söylüyor. Rab, halkını koruyacak ve onları uygun zamanda yüceltecektir.

5:7   İnanlılar bütün kaygılarını Rab’be yükleyebilirler. Çünkü Rab onları kayırmaktadır. İnanlı kişi bu eşsiz ayrıcalığa her an sahiptir. Elçi Petrus burada bir kez daha Eski Antlaşma’nın Grekçe çevirisinden (Mez.55:22) bir alıntı yapıyor.

J. Sidlow Baxter, bu ayette iki tür kayırmadan söz edildiğini belirtmektedir:

“Bütün kaygınızı O’na yükleyin” sözlerinde endişeli bir kayırma; “Çünkü O sizi kayırır” sözlerinde de sevgi dolu bir kayırma vardır. Kurtarıcımız’ın asla son bulmaz sevgi dolu kayırması, bizim bütün endişelerimizin üstündedir.” 2

Kaygı ya da endişe gereksiz şeylerdir. Rab bizim için bunları yüklenme konusunda istekli ve güçlüdür. Kaygı şimdiye kadar hiçbir sorunu çözememiştir. Kaygılanmak günahtır. Bir vaizin dediği gibi, “Kaygı, Tanrı’nın bilgeliğini inkâr ettiği için günahtır ve Tanrı’ya bir yerde, ‘Sen ne yaptığını bilmiyorsun’ demektir. Kaygı, Tanrı’nın kayırmadığını söyleyerek O’nun sevgisini kabul etmemektir. Son olarak, Tanrı’ya, ‘Beni kaygılandıran şeyden kurtarmaya gücün yok’ diyerek O’nun gücünü inkâr etmektir.” Üzerinde düşünmeye değer bir söz, ne dersiniz?

5:8   Kaygılanmamıza gerek olmadığı halde, yine de ayık ve uyanık olmamız gerekmektedir. Çünkü İblis denen güçlü bir düşmanımız var. Ayık demek, ciddi bir düşünceye sahip olmak; hayata gerçekçi bir açıdan yaklaşmak; Şeytan’ın hileleri konusunda bilinçli olmak demektir. J. Dwight Pentecost şöyle diyor:

Dünyanın yapısı ya da doğasını kavramayan, düşmanımız İblis’in amaç ve saldırıları karşısında kayıtsız kalan bir kişi, neşeli ve gevezelikle geçen bir hayatı şöyle ya da böyle yaşayabilir. Oysa hayata İsa’nın gözleriyle bakmasını bilen kişi, bütünüyle yepyeni bir yaklaşıma ve ayık olmakla karakterize edilmiş yepyeni bir görünüme sahip olmalıdır.3

Aynı zamanda kötü olanın, yani İblis’in bütün saldırılarına karşı durabilmek için sürekli uyanık olmak gerekmektedir. Böyle bir uyanıklık, her durumda hazır olmak demektir. Bu ayette düşman, yutacak birini arayarak dolaşan kükreyen bir aslan olarak tanımlanmaktadır. Şeytan çeşitli şekillere girebilir. Bazen bir yılan görünümüne girerek insanları ahlâksal bozulmaya sürüklemek için fırsat kollar. Bazen de kendisini bir ışık meleği şeklinde göstererek insanları ruhsal konularda saptırmaya kalkışır. Şeytan, kükreyen bir aslan olarak, Tanrı’nın halkı olan inanlılara sıkıntı ve baskılar yoluyla zulmetmeye bayılır.

5:9   Dua ve Tanrı sözü aracılığıyla İblis’e karşı direnmeliyiz. Bunu yapabilmek için gerekli güce sahip değiliz; ancak imanda sarsılmadan durarak Rab’be bağlı kaldığımız sürece İblis’e karşı direnebiliriz.

Şeytan’ın hilelerinden birisi de, bizi, çektiğimiz acıların benzersiz olduğuna inandırarak cesaretimizi kırmaktır. Hiç kimsenin bizim kadar sıkıntı çekmediği düşüncesine kapılarak büyük üzüntü duyabiliriz. Oysa Petrus bize, bu acıları dünyanın her yerindeki Mesih inanlısı kardeşlerimizin çektiğini hatırlatıyor.

5:10   Çekilen acılardaki gerçek zafer, Tanrı’yı olayların gerisinde, kendi büyük tasarılarını gerçekleştirirken görebilmektir. Geçtiğimiz tecrübeler ne olursa olsun, her şeyden önce Tanrı’nın tüm lütfun kaynağı olduğunu hatırlamamız gerekir. Tanrımız’ın bu güzel sıfatı bize, O’nun bizimle olan ilişkisinin hak ettiklerimize değil, bize olan sevgisine dayandığını hatırlatmaktadır. Ne kadar zor denenmelerden geçersek geçelim, aslında bulunmayı hak ettiğimiz cehennemde olmadığımız için her an Rab’be şükredebiliriz.

Bu ayetteki ikinci büyük teselli ise şöyledir: Rab bizi kendi sonsuz yüceliğine çağırmıştır. Bu gerçeği göz önünde bulundurarak, bu hayatta kısa bir zaman için çektiğimiz acıların ötesine, Kurtarıcımız’la birlikte olup sonsuza dek O’na benzer olacağımız zamana bakabiliriz. Bir zamanlar çöp tenekelerine yaraşan bizler, buradan alınarak Tanrı’nın sonsuz yüceliğine çağrıldık.

Bu ayetteki üçüncü teselliye göre, kısa bir süre için acı çekeceğiz. Sonsuz yücelikle karşılaştırıldığında, bu hayatta yaşanan acılar bir an bile sürmemektedir.

Burada bir de teşvik sözü yer almaktadır. Buna göre; Tanrı, çektiğimiz acıları bizi eğitmek ve inanlılara özgü kişiliği bizde biçimlendirmek için kullanmaktadır. O bizi gelecekte süreceğimiz egemenliğe hazırlıyor. Bu eğitim şu açılardan ele alınabilir:

Yetkinlik – Tecrübeler inanlıyı forma sokar; ruhsal olarak olgunlaşabilmesi için sahip olması gereken kişisel özellikleri sağlar.

Pekiştirme – Acılar Mesih inanlılarını olgunlaştırarak tanıklığın en iyi biçimde devam ettirilmesine katkıda bulunur. İnanlı sıkıntı ve baskılarla karşılaştığında gereksinim duyduğu güç kendisine bu şekilde sağlanmış olur. Bu, Rab İsa’nın Petrus’a söylemiş olduğu şu sözle aynı anlamdadır: “…kardeşlerini güçlendir” (Luk.22:32).

Güçlendirme – Acı ve sıkıntılar İblis tarafından inanlıları zayıflatmak için kullanılsa da, ters etki de yapabilmektedir. Acı, inanlıları dayanabilmeleri için daha da güçlendirmektedir.

Temellendirme – Bu sözcük, Grekçe’deki “temel” kavramıyla ilişkili bir sözcüktür. Tanrı her inanlının sağlam bir biçimde Kendi Oğlu’nda ve Kendi sözlerinde güvenilir, sağlam bir temele sahip olmasını istemektedir. Lacey şöyle yazıyor:

İman hayatının kaçınılmaz acıları, inanlının hayatında daima aynı bereketli sonucu ortaya çıkarır. Bunlar imanı süzecek, karakteri düzene koyacak ve Tanrı halkını güçlendirecek, pekiştirecek ve temellendirecektir.4

5:11   Tanrı’nın, çekmiş olduğumuz acı ve sıkıntıları Kendi yüceliği ve bizim iyiliğimiz için nasıl geçersiz kıldığını göz önünde bulunduran Petrus’un, şu duayı etmesi doğaldır: “Kudret sonsuzlara dek O’nun olsun! Amin.” Yücelik sadece böyle Biri’ne yaraşır; egemenlik sadece böyle Biri’nin ellerinde güvenliktedir!

5:12   Silvanus (Silas adıyla tanınan kişi de olabilir), elçi Petrus’un, kendisine bu mektubu yazdırdığı ve belki de okuyucularına eliyle gönderdiği güvenilir bir kardeş olarak tanıtılıyor. Petrus’un bu mektubu yazmasındaki amaç, dağılmış olan Mesih inanlılarına, sıkı sıkıya sarıldıkları Mesih inancının gerçek iman ya da kendi deyimiyle Tanrı’nın gerçek lütfu olduğu konusunda güvence vermekti. İnanlılar, belki de geçirmiş oldukları büyük sıkıntılar sırasında, Mesih inancını kabul etmekle iyi edip etmediklerini düşünmekle ayartılmış olabilirler. Petrus burada onların doğru yolda olduklarını söylüyor. İnanlılar, Tanrı’nın gerçek lütfuna kavuşmuşlardı ve bu lütfa sımsıkı sarılmaya gayret göstermeliydiler.

5:13   Sizler gibi seçilmiş olan Babil’deki kilise ve oğlum Markos size selam ederler. Aslında burada geçen, “Sizler gibi seçilmiş olan Babil’deki kilise”nin kimler ya da ne olduğunu kesin bir şekilde açıklamak mümkün değildir. Bu konuda yapılan yorumlardan başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz:

  1. “Kardeşler” ya da “kardeşlik” (2:17; 5:9). Babil’deki inanlılar topluluğu anlamına gelebilir.
  2. Petrus’un karısı.
  3. Bölgenin seçkin kadınlarından birisi.

Ayrıca, bu ayette geçen Babil’in hangi Babil olduğunu kestirebilmek de mümkün değildir. Ama yine de bazı görüşler vardır:

  1. Bir zamanlar birçok Yahudi’nin yaşadığı Mezopotamya’da Fırat üzerindeki ünlü Babil kenti;
  2. Küçük bir olasılıkla, Nil Nehri üzerinde aynı adla bilinen askerî bir kamp;
  3. Roma. Vahiy kitabında geçen Babil, genellikle Roma olarak anlaşılmaktadır (Va.17:1-9; 18:10, 21).

Bu ayetle ilgili üçüncü soru da Markos’la ilgilidir. Burada adı geçen Markos, Elçi Petrus’un kendi öz oğlu mu, yoksa İncil’in Markos bölümünü kaleme alan Yuhanna Markos mudur? İkinci olasılık daha kuvvetlidir. Eğer durum böyleyse, oğul sözcüğü bu ayette, Petrus Markos’u Rab’be getirdiği için mi, yoksa bir ihtiyar ile daha genç bir inanlı arasındaki yakın bir ruhsal bağı belirtmek için mi kullanıldığı konusunda bir karara varmamız gerekecektir. Petrus’un burada oğul5 derken kullanmış olduğu sözcük, Pavlus’un Timoteos ve Titus’la olan ruhsal ilişkisini anlatırken kullanmış olduğu sözcükten farklıdır ve İncil’in Markos bölümünün Petrus’un görgü tanıklığına dayalı olarak yazıldığını belirten düşünceyle uyum içerisindedir.

5:14   Petrus, mektubunu bir sorumluluk ve bir bereket duasıyla kapatıyor. İnanlılara verdiği sorumluluk şudur: Birbirinizi sevgiyle öperek selamlayın. Sevgi, her kültürde ve her dönemde farklı şekillerde gözlemlense de, kardeşlerin birbirlerini sevme sorumluluğu inanlılar topluluğunun en önde gelen ilkesidir.

Bereket duası ise şöyledir: Mesih’e ait olan herkese esenlik olsun. Bu, Mesih’in adı uğruna acı ve sıkıntı çeken kutsallara söylenen bir sözdür. İsa, Kendi kanıyla satın aldığı ve çalkantılı bir toplum içerisinde Kendisi uğruna acı çekmekte olanlara esenlik vaadinde bulunuyor.

Esenlik, eşsiz esenlik…
Ölüm bizi ve esenliğimizi gölgeliyor mu?
O halde İsa’ya bak…
Çünkü O, ölümü ve ölümün gücünü alt etmiştir.
           — Edward H. Bickersteth

 

Kutsal Kitap

1 Bu nedenle aranızdaki ihtiyarlara*, onlar gibi bir ihtiyar, Mesih’in çektiği acıların tanığı, açığa çıkacak olan yüceliğin paydaşı olarak rica ediyorum: Tanrı’nın size verdiği sürüyü güdün. Zorunluymuş gibi değil, Tanrı’nın istediği gibi gönüllü gözetmenlik yapın. Para hırsıyla değil, gönül rızasıyla, size emanet edilenlere egemenlik taslamadan, sürüye örnek olarak göreviniziyapın.
2 (SEE 5:1)
3 (SEE 5:1)
4 Baş Çoban göründüğü zaman yüceliğin solmaz tacına kavuşacaksınız.
5 Ey gençler, siz de ihtiyarlara bağımlı olun. Hepiniz birbirinize karşı alçakgönüllülüğü kuşanın. Çünkü, “Tanrı kibirlilere karşıdır, Ama alçakgönüllülere lütfeder.”
6 Uygun zamanda sizi yüceltmesi için, Tanrı’nın kudretli eli altında kendinizi alçaltın.
7 Bütün kaygılarınızı O’na yükleyin, çünkü O sizi kayırır.
8 Ayık ve uyanık olun. Düşmanınız İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak dolaşıyor.
9 Dünyanın her yerindeki kardeşlerinizin de aynı acıları çektiğini bilerek imanda sarsılmadan İblis’e karşı direnin.
10 Sizleri Mesih’te sonsuz yüceliğine çağıran ve bütün lütfun kaynağı olan Tanrı’nın kendisi kısa bir süre acı çekmenizden sonra sizi yetkinleştirip pekiştirecek, güçlendirip temellendirecektir.
11 Kudret sonsuzlara dek O’nun olsun! Amin.
12 Kendisini güvenilir bir kardeş saydığım Silvanus aracılığıyla size kısaca yazmış bulunuyorum. Sizi yüreklendiriyor ve sözünü ettiğim lütfun Tanrı’nın gerçek lütfu olduğuna tanıklık ediyorum. Buna bağlı kalın.
13 Sizler gibi seçilmiş olan Babil’deki kilise* ve oğlum Markos size selam ederler.
14 Birbirinizi sevgiyle öperek selamlayın. Sizlere, Mesih’e ait olan herkese esenlik olsun.

1. NU metninde bu sözcük, “gönüllü olarak” yerine “Tanrı’ya göre” diye geçer.

2. J. Sidlow Baxter, Awake, My Heart, s.294.

3. J. Dwight Pentecost, Your Adversary the Devil, s.94.

4. Harry Lacey, God and the Nations, s.92.

5. Grekçe’de genel olarak kullanılan sözcük huios’tur. Pavlus’un kullandığı sözcük ise teknon’dur. “Doğmuş olan” ya da “çocuk” anlamına gelir.