1 Eylül

“Ellinci yılı kutsal ayacak, bütün ülke halkı için özgürlük ilan edeceksiniz.
O yıl sizin için özgürlük yılı olacak. Herkes kendi toprağına ve ailesine dönecek.”  (Levililer 25:10)

İsrail’in takvimindeki her ellinci yıl özgürlük yılı olarak bilinirdi. O yıl ekilmeyecek, ürünün ardından süren biçilmeyecek, budanmamış asmanın ürünleri toplanmayacaktı. Özgürlük yılında herkes kendi toprağına dönecekti. Köleler özgür bırakılacaktı. Özgürlük yılı, sevinçli bir özgürlük, lütuf, kurtuluş ve dinlenme yılı idi.

Biri bir tarla satın aldığı zaman, özgürlük yılının yakınlığını hesaba katmak zorunda idi. Örneğin, toprak, eğer bir sonraki özgürlük yılından önce kırk beş yıllık bir zaman var ise, daha da değerli hale gelecekti. Ama eğer özgürlük yılına yalnızca bir yıl kaldığı takdirde, tarlanın satın alınması açısından hemen hemen hiç bir değeri kalmamış olacaktı. Tarlayı satın alan kişi yalnızca bir ürün toplayabilirdi.

Bu gün, imanlılara göre Rabbin gelişinin özgürlük yılına denk geleceğine dair bir sezgi mevcuttur. İmanlılar Baba’nın evindeki sonsuz dinlenmeye gireceklerdir; ölümlülüğün zincirlerinden özgür kılınacaklar ve yüceltilmiş göksel bedenlerini alacaklardır. Kahyalar olarak kendilerine emanet edilen tüm maddesel şeyler gerçek sahibine geri verileceklerdir.

Sahip olduğumuz maddesel değerlere takdir biçer iken, bu konuyu hesaba katmamız gerekir. Binlerce dolar değerinde mala, yatırıma ve banka hesaplarına sahip olabiliriz. Ama eğer Rab bu gün gelecek olsa, bizim için hiç bir değerleri kalmayacaktır. O’nun gelişi ile ilgili zamana ne kadar çok yakınlaşır isek, sahip oldukları değerlerin gerçeği o kadar çok azalacaktır. Bunun anlamı elbette şudur: sahip olduğumuz maddesel değerleri bu gün Mesih’in davası ve insanlık ihtiyacının karşılanması için kullanıma koymamız gerekir.

Aynı özgürlük yılının bir boru çalınışı ile devreye girmesi gibi, Rabbin dönüşü de “son bir boru” sesi ile ilan edilecektir.

“Tüm bunlardan kendimize çok güzel bir ders çıkartırız. Eğer yüreklerimiz Rabbin gelişi ile ilgili olarak kalıcı bir umut ile coşuyor ise, tüm yersel değerler gözümüzde bir şey ifade etmemelidirler. Oğul’un göklerden gelmesini bekliyor isek, o zaman şimdiki dünyaya bağlı bir tutum içinde bulunmamız ahlaki açıdan mümkün değildir. Mesipin dönüşünü sürekli olarak bekleyen bir tutum içinde yaşayan biri, kendisini, O geldiği zaman, yargılanacak olandan ve yıkılacak olandan ayrı tutmak zorundadır. Yüreklerimiz bu gerçekten etkilensin ve tutumumuz bu en değerli ve kutsal kılan gerçek aracılığı ile her değerden etkilensin.” (C.H. Mackintosh)