25 Ağustos

“Dayanabileceğimizden çok daha ağır bir yük altında idik.
Öyle ki, yaşamaktan bile umudumuzu kesmiştik. Ölüme mahkum olduğumuzu içimizde hissettik.
Ama bu, kendimize değil, ölüleri dirilten Tanrıya güvenmemiz için oldu.” (2.Korintliler 1:9)

Pavlus, Asya ilinde ölümden kıl payı kurtulmuştu. Orada tam olarak ne olup bittiğinden tam olarak emin olamayız, ama durum öylesine ciddi idi ki, eğer ona, “yaşam ile mi yoksa ölüm ile mi sonuçlanacak?” diye sormuş olsa idik, bize vereceği yanıt:”Ölüm ile” olurdu.

Tanrının kullandığı insanların çoğu yaşamlarında bir kez ya da birden çok kez benzer bir tecrübe yaşamışlardır. Tanrının büyük insanlarının yaşam öyküleri hastalıktan, kazalardan ve kişisel saldırılardan Tanrının harika kurtuluşlarını kaydederler.

Tanrı bazen bu tür bir tecrübeyi kişinin dikkatini çekmek için kullanır. Belki de böyle bir kişi maddesel refah ile ilgili olarak zirvededir, her şey yolunda gitmektedir. Sonra bu kişi aniden zirveden dibe iner. Cerrah kanserli bağırsakların çoğunu keserek alır. Bu olay kişinin yaşamını yeniden değerlendirmesine ve ayrıcalıklarını yeniden gözden geçirmesine neden olur. Yaşamın ne kadar kısa ve belirsiz olduğunun farkına vararak, yaşamının geri kalanını Rabbe adamaya karar verir. Tanrı onu ayağa kaldırır ve onun ömrüne pek çok yıl ya da verimli hizmet ekler.

Pavlus’un olayında durum farklı idi. O yaşamını zaten Rabbe hizmet etmek için teslim etmişti. Ama tehlikeli bir olasılık söz konusu idi: Rabbe kendi gücü ile ve kendi aklı ile hizmet etmeye çalışabilirdi. Bu yüzden, Rab, kendisine değil, diriliş Tanrısına güvenmesi için onu mezarın kıyısına kadar getirdi. Pavlus’un gürültülü ve kargaşalı kariyerinde insanın çözümlemesinin imkansız olduğu durumlar ile çok sık karşılaştığını görürüz. İmkansızı mümkün kılan Tanrının yeterliliğini daha önceden kanıtlamış olarak, yılmayacak ve gözü korkmayacaktı.

Ölüm ile burun buruna gelmek gibi bu tür durumlar aslında kılık değiştirmiş bereketlerdir. Bu durumlar bize ne kadar zayıf olduğumuz gösterirler. Bize bu dünyanın değerlerinin ne kadar ahmakça olduğunu hatırlatırlar. Bize, yaşamın hiç beklenmedik bir anda sona erebilecek kısa bir öykü olduğunu öğretirler. Ölüm ile yüz yüze geldiğimiz zaman, bizi Gönderen’in işlerini henüz gündüz iken yapmamız gerektiğinin farkına varırız, çünkü hiç kimsenin artık çalışamayacağı zaman olan gece yaklaşmaktadır. Bir anlamda her birimiz kendimizi ölüme mahkum hissederiz – Mesih’in ilgilerini ön plana almamız ve O’nun gücüne ve O’nun bilgeliğine bağımlı olmamız gerektiği konusunda sağlıklı bir hatırlatma.